9. Şifa Yurdu

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Cevapla
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

9. Şifa Yurdu

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Hepimiz Efsun’un odasına yemek yiyorduk. O bizi önce seyretti sonrada bize katıldı. Yemekten sonra odayı temizledik ve herkezin dışarıya çıkmasını rica ettim. Efsunla yanlız kaldığımızdan Efsunun haberi bile yoktu. Hala dışarısını izliyordu. Onun omuzundan dışarıya doğru baktım ve bir duvarı izlediğini gördüm.
-‘Orada ne görüyorsun?’, diye sordum. Cevap yok.
-‘Efsun duyuyormusun beni?’ Cevap yok. Efsunun ellerini tuttum, buz gibiydiler. Cebimde günlüğü ve kırmızı sihir kitabı vardı. İkisinide ona vermedim. Önce onları okumak istedim. İnşallah Türkçedir herşey, çünkü Efsun neredeyse her dili konuşuyor gibi. Efsunun ellerini bıraktım ve yine beni farketmedi. Odadan çıktım ve yanlız kalabileceğim bir yere gittim. Sihir kitabını açtım ve okudum.

Geri kalan tüm silah arkadaşları, Nur’un etrafında toplanmışlar.
-‘Agah bey bugün bize bir teklifde bulundu. Şifa Yurdunu tekrar kurmak istediğini ve bizim ona yardım etmemizi istedi. Yani teklif etti’, dedi Salih.
-‘Peki bunun anlamı ne?’, sordu Nur.
-‘Agah bey Efsunun Demirkıynağın yaptığı hasarı nasıl yok ettiğini duyunca Şifa Yurdunu tekrar kurmak için bir umut gördü. Şifa Yurdu Eminönünde yaralı askerlere şifa dağıtmakla meşguldu 40 küsür yıl önce. Amacı şifa hakkında kitaplar araştırmak, yazmak, genç öğrencilere ders vermek ve şifa yeteneklerini geliştirip kullanmak. Efsunun durumunu biliyorsun. Ona hiçbirimiz yardım edemiyoruz. Ama ben ve Salih karar aldık ki... Biz yakın dövüşte zaten bir işe yaramıyoruz. Yeteneklerimizi geliştirip herkeze yardım etmekte çok güzel birşey. Ve ben kendime konuşuyorum ki genç şifacıları yetiştirmekte güzel bir iş. Daha güçlü şifacılar olabilmek için ve yetiştirmek için bunu yapmak istiyorum’, dedi Halit.
-‘Senin fikrin ne?’, diye sordu Semih.
-‘Ben şahsen sizi çok seviyorum ve yardımlarınız için çok teşekkür ediyorum’, dedi Fatma. ‘Bu grubun ayrılması hoşuma gitmiyor. Ama sizin daha güçlü olmanız tabi ki sizin için çok iyi olur. Ve belki birgün tekrar buluşuruz ve tekrar birlikte silah çekeriz düşmana.’
Nur gözlerini kapadı. ‘Ne yapıcağımı bilmiyorum’, dedi.
-‘Bence katılın’, dedi Efe. ‘Sizin için en iyisi bu.’
-‘Bu kadar değil. Agah efendi Genç Bilgileride başlatmak isteyebilir’, dedi Semih. ‘Şifa Yurdu neyse Genç Bilgilerde büyücüler için o’muş.’
-‘Bencede katılın’, dedi Akın. ‘Böylelikle herkeze yardım etmiş olursunuz. Bencillik ettiğinizi düşünmeyin. Beraber savaştığımızda birbirimize çok yardım ettik ve çok başarılı çıktık. Ama unutmayalım ki herşey İstanbul için. Ve Eminönü bu Şifa Yurdu sayesinde iyiliğe bir adım daha yaklaşacaksa varsın öyle olsun.’
Arkadaşlarım gülümsediler ve üçüde Agah bey’e gittiler. Şifa Yurdu üç birbirinden mükemmel şifacı kazandı ve ama hayatımızın sonuna kadar sırtımızı yaslayabileceğimiz dostlarımız oldu.

‘Şifacı duaları’, ‘şifacı büyüleri’, ‘şifacı iksirleri’... Bu kitapda herşey yazıyor ama aramam gereken şeyi nasıl bulacağım? Efsunun yanında gittim tekrar. Yanlız kalmak bir işe yaramıyor. Kitabı elimde tekrar karıştırdım, Efsun farketmedi bile. Sonra kitabı onun eline sıkıştırdım ve Efsun tepki vermeye başladı: kitabı karıştırdı, bir sayfa okudu ve sonra tekrar uzaklara baktı penceresinden. Kitabı elinden aldım ve yere attım. Efsun korktu. Onu kollarından tuttum.
-‘Cevap ver artık! Demirkıynak öldü! Kızı iyileştirdin! Cevap ver artık!’, diye bağırmaya başladım.
Efsun ağlamaya başladı ve yaptığım şeyden utanmaya başladım.
-‘Özür dilerim... ben...’, dedim ve odadan çıkmak istedim.
-‘Onun öldüğünü biliyorum. Hissediyorum. Küçük kız sağlığına kavuştu. Onuda biliyorum. Ama madem bu kadar güçlüydüm keşke o zamanda güçlü olsaydım! O zamanda yardım etseydim! Hep kendimden utandım diye sakladım kendimi herkezden. Keşkelerle boğuşuyorum sürekli’, dedi Efsun.
-‘Buna gerek yok ki’, dedim ve kitabı uzattım. ‘Neyi nasıl yaptığını yaz ki senden sonraki şifacılar bilsin. Ne söylediğini ne yaptığını yaz. Efsun sen küçükken zaten güçlü değildin. O yaşta bir şifacı iyileştirme büyüsünü eline yüzüne bulaştırır. Sen yaşadıkca, öğrendikce güçlendin ve o pisliğin bir daha kimseye birşey yapamamasını sağladın. Tüm İstanbul seni konuşuyor. Herkez senin mucizenden bahsediyor’, dedim.
-‘Mucize değil bu. Tamamen bir hata. Daha önce yapmam gerekiyordu bunları.’
-‘Artık bunları düşünme. Şimdi söyleyeceklerim ağır gelebilir ama ne kadar çırpınırsan çırpın annen ve baban hayatta değil ve bir daha aslada olmayacaklar. Senin ağlaman yada üzülmen onları geri getirmezde. Yaptığın herşeyi yaz ki bir daha kimsenin başına gelmesin.’
Efsun kitabı aldı ve yazı yazmaya başladı.

Sessizce odadan ayrıldım ve yanlız kalabileceğim bir yere gittim. Yaptığım şey çok yanlıştı ve kendimden utanıyorum ama dayanamıyorum: günlüğü okumayı çok istiyorum. Günlüğü açtıktan sonra en son sayfaya baktım:
‘Omzum çok acıyor. Tüm zehiri akıttık ve yaram tamamen kapandı ama ne zaman bir büyü yapsam omzuma sanki o hançer tekrar saplanıyor. Acımı kimseye belli etmemem gerek. Özellikle Rüzgara. Bana çok güveniyor ve bende ona çok güveniyorum. Farkına varırsa artık onunla beraber bir yere gitmeme razı olmaz. Onu tanıdığım günden beri hayatım dahada hareketlendi. Hergün yeni bir macera ve yeni bir dövüş. Ama onu tanıdığımada çok mutluyum.’
Beni yazmış günlüğüne! Benden bahsetmiş! Bu sayfa Demirkıynaktan önceki gün yazılmış. Sayfa devam ediyor:
‘Keşke daha çok işe yarasam ben. Keşke daha iyi silahlara sahip olsam ve daha kuvvetli olsam. Daha çok büyü öğrenmem gerek! Daha iyi olmam gerek! Rüzgar İstanbulda en hızlı savaşcı. Efe her daim kararlıdır. Zor bir karar vermekte bile zorlanmıyor. Feriha’nın gözleri çok keskin. Bizim görmediğimiz şeyleri görebiliyor. Halit’in çok güçlü bir sol bileği var. Sol bileği ile bir darbede düşmanını devirebiliyor ama farkettim ki yalnızca en zor zamanlarda kullanıyor. Süleyman’ın kılıcı çok keskin. Taşı bile kesebilir onunla. Semih aramızda en korkusuz. Aramızda korkak yok diyebilirim ama tehlikeden kaçmak yerine ona atılmaya bayılıyor! Fatma’nın çok ince bir zekâsı var. Çözüm önerileri çok ama kimselere pek söyleyemiyor. Biraz içine kapanık. Akın’ın birlikciliği sembolize ediyor. Arkadaşlarını kaybettiği günden beri dünyanın en sadık insanı o. Sezgi’nin kızgın ateşi herşeyi eritebiliyor. Ahmet’in buz okları ise herşeyi dondurup parçalıyor. Işıl’ın bitmeyen kudreti sayesinde düşmana devamlı büyü yapabiliyor. Yağmur’un yardımseverliliği ise beni çok sevindiriyor. Salih’in tecrübeliği ve hatasız büyüleri herkezi ölümden kurtarıyor. Alper ise bunun yanısıra en kuvvetli zehirleri akıtıyor. Son olarakda Nur’un şifa duaları. Herkeze durmadan şifa yetiştiriyor. Hepsi bir birlik olmaya başardılar ve ben artık onların aralarında yer almıyorum gibi hissetmeye başladım. Hiçbiri kadar güçlü, görmüş ve tecrübeli değilim. Efe hiç Teşkilattan ayrılmadı ama yinede Meteor Bölgesinin dışında ne olup bitiyor haberi var. Ben bir kez bile kafamı dışarı çıkarttığımı hatırlamıyorum. Çok korkuyorum çömezlemekten. Rüzgarın güvenini ve arkadaşlığını kaybetmek istemiyorum. Diğerlerininde. Herkezin bir özelliği varsa benimki ne peki?’

-‘Sözünde durduğuna sevindim’, dedi Işık Efe’ye. Beraber Mısır çarşısında dolaşıyorlardı.
-‘Her zaman. Sen şimdi ne duymak istiyorsun? Herkez herşeyi biliyor hakkımızda.’
-‘İşte bende tam onu bilmemek istiyorum. Ayrıntıları bilmek istiyorum. Yani kimsenin bilmediklerini.’
-‘Gazeteci gibi konuşuyorsun’, dedi Efe. Biraz düşündü ve şunları söyledi: ‘Sana tek bir şartla herşeyimizi anlatırım: sen kendinden bahset ve bende bizden bahsedeyim.’
-‘Benim hakkımda ne öğrenmek istiyorsun ki?’, diye sordu Işık.
-‘Ayrıntıları ve kimsenin bilmedikleri’, cevapladı Efe gülümseyerek.
Işık kızdı ve elini silahına götürdü.
-‘Sen benimle dalga mı geçiyorsun!’
Efe durdu ve tavırı karşısında hiç sarsılmadı. Tedbir almayı bile gerek görmüyormuş gibi yürümeye devam etti.
-‘Bugüne kadar tüm soruları sorup istediğin cevapları almak çok hoşuna gitti, değil mi? İtiraf et: konuşmayı değil ama kendinden bahsetmeyi sevmiyorsun. Eğer cevap istiyorsan cevap vereceksin.’
Işık bir süre sustu ve düşündü. Sakinleşti.
-‘Peki o zaman. Sana istediğin her soruyu cevaplayacağım ama önce şunu bilmek istiyorum senden: nasıl oldu da klanlara katılmadan bu kadar tecrübeli ve ‘efsane’ lakabını hakedecek kadar iyi bir savaşcı olabildin?’
Efe gülümsedi.
-‘O lakabı bana ben takmadım. Dürüst olmak gerekirse klanları hiçbir zaman kabullenmedim. Bizim düşmanımız belliken birbirimize saldırmamamız gerekiyordu. Bunun yanısıra birde ticaret düşkünü çıktı bu klanlara katılanlar. Paralı askerleri hiç sevmemişimdir. Bak ben onların gücüne yada zekasına laf etmiyorum. Sözüm herkeze ama! Meteor felaketinden hemen sonra biliyorduk ki kendimizi korumamız ve savaşmamız gerekiyordu bu canavarlara karşı. Biraz zaman geçti, bir kaç cephede birşeyler kazanıldı ve herkezin bakış açısı değişti. Arzların klan politikası saçma olmayabilir. İnsan olduğu halde çetecilere katılanıda var, Vahşi olmasına rağmen Teşkilata yardım edenide var. Hiçkimse iyi ve kötü ne unuttu.’
-‘Bunlar çok siyah beyaz düşünceler. Ama haklısın. Lodoslar kendine göre, Arzlar kendine göre haklı. Aslında herşey iyi ve kötünün çatışması.’
-‘Sen bu savaşın neresindesin?’, diye sordu Efe.
-‘Hiçbir yerinde’, cevapladı Işık. ‘Yaratıkların iyi olması yada kötü olmasıyla ilgilenmiyorum. Teşkilat umrumda değil, klanları düşündüğüm yok. Emir almam, emir vermem, uğruna savaşmam gereken değerli birşeyim yok.’
-‘Peki neden Arzuhalci ile beraber yaşıyorsun?’
-‘Arzuhalci ile beraber yada onun yanında yaşamıyorum. Benim evim hep Çınar Altındaydı. Benim dedemin bir evi vardı. Kuklacı döneminden 50 yıl önce bitirmişti o evi. Kendi elleri ile inşa etti. Sonra o evde babam doğdu ve daha sonra bende doğdum. O Kuklacı yüzünden tüm İstanbul birbirine girdi. Babam babasından kalan evi başkalarının politikası yada bakış açısı ve savaşı uğruna terk etmeyecekti. Sonra patlamalar oldu. Saldırılar oldu. O evden sağ salim bir ben çıktım. Çınar Altı oraya göre hem uzak hemde daha güvenli olduğu için orada yaşamayı seçtim. Zaten Yaseminle böyle tanıştık. İkimizde oradan kaçıyorduk ama Yasemin tekrar oralara yakın yaşamayı seçti. Arkadaşımın arkadaşı benim arkadaşımdır diyerek Arzuhalci ile arada bir iş birliliği yapıyorum o kadar.’
-‘Dönemleri iyi biliyorsan banada anlatırmısın?’
Yasemin tebessüm etti.
-‘Bunu ilk kez biri bana soruyor. Agah efendide sana yardımcı olabilirdi.’
-‘Senden duymak istiyorum lütfen.’
-‘Peki. Bir çay söyle anlatayım herşeyi.’

-‘Merhaba çocuklar. Geldiğiniz için sevindim. Bu kitapları bizim için toplattırdım’, dedi Agah efendi.
-‘Şifacı olanlarımızın hepsi burada efendim. Efsun hariç. Bize herşeyin plan aşamasında olduğunu söylemiştiniz. Planlarınızda size yardımcı olmak istiyoruz ve detayları konuşmak istiyoruz’, dedi Salih.
-‘Güzel. Oturun lütfen. Şimdi bu kitaplar hem Türkçede yazıldı hemde Latince ve Fransızcada. Aranızda bu iki dili konuşabilen ve okuyabilen var mı?’, sordu Agah efendi.
-‘Hayır efendim. Aramızda sadece Efsunun Latince konuştuğunu biliyoruz. Belki başka dillerde biliyordur’, dedi Alper.
-‘Kiptalar şifacılar için saldırı, defansif ve iyileştirme büyüleri içeriyor. Hepsi o zamanlardaki Şifa Yurdu tarafından kullanıldı. Amacımız İstanbuldaki tüm dostlarımızı iyileştirmek’, dedi Agah efendi.
-‘Bu güzel bir şey. Peki kabul ettikten sonra görevlerimiz ne olacak?’, diye sordu Nur.
-‘Bu işe dört elle sarılmanızı istiyorum. Şifa Yurdu’nun şuan bir merkezi yok. Merkez için Mısır Çarşısı güzel bir yer olurdu fakat Banka daha iyi bir yer olur gibi düşünüyorum. Mısır Çarşısı İstanbulun merkezinde olabilir fakat çokta ortada olur güvenlik açısından. Banka onun aksine çok güvenli bir yer ama tüm İstanbulun banka hesapları orada ve içeriye görevlilerden başka kimsenin girmesi yasak. Kendi hesabımla ilgili işlem yaptığımda benim bile içeriye adım atma yetkim yok. Mısır Çarşı hem sahafa yakın. Güvenlik için başka şeyler düşünebiliriz. Ama susmayın arkadaşlar! Sizin düşüncelerinizi duymak istiyorum. Buyrun lütfen.’
-‘Ben...’, diye başladı Nur. ‘Şimdi biz şuan 3 kişiyiz. Hepimiz tadilat işine girelim. Önce yeri keşfedip, gerekirse onarıma, ve yerleştirmeye başlayalım. Sonra hepimiz kitapları okuyalım. Daha sonra tekrar toplanalım ve ne yapacağımızı düşünelim.’
-‘Bence güzel fikir’, dedi Alper.
Agah efendi gülümsedi. Şifa Yurdu yavaş yavaş tekrar hayat kazanacaktı.

Efsun’un yanından ayrıldıktan sonra Mısır Çarşısına gittim.
-‘Rüstem efendi?’
-‘Buyur evlat!’
Elimdeki paketi verdi ona.
-‘Bunu Dilek verdi bana. Bana bir silah yapmasını istemiştim. Madenleri toplattı ve hazırladı. Son kez senin bakman gerekiyor galiba’, dedim.
Rüstem paketi açtı ve içindekini inceledi. Sonra bir not düştü içinden. Onu okudu ve kahkahalarla gülmeye başladı.
-‘İlahi! Bunuda mı yapacaktı! Neyse evlat sen yarın sabah erkenden gel ve emaneti al.’
-‘Ama peki nasıl birşey bu?’
-‘Evlat hadi. İşimle yanlız bırak beni. Merak etme beklemene değecek birşey bu’, dedi Rüstem gülümseyerek.
Omuzlarımı kaldırdım ve oradan ayrıldım.
Efsun’un yanına döndüm. Bugün ona ne pahasına olursa olsun yardım edecektım. Odasındaydı hala ve hala uyanıktı.
-‘Sana yarın bir süprizim var’, dedim. Tepki yok. Derin bir nefes aldım.
-‘Benim için birşey yaparmısın? Bu senden ilk kez istediğim bir şey. Lütfen kırma beni.’
Efsun yüzünü bana çevirdi.
-‘Meditasyon yap lütfen.’
Efsun başını salladı. Cebimdeki günlüğü çıkarttım ve ona gösterdim. Göz bebekleri neredeyse yuvasından uçacaktı. Hemen üzerime atladı ama kaçtım.
-‘Yok! Öyle değil! istediğimi yaparsan istediğini veriririm.’
-‘Sen nasıl olurda özel eşyalarımı karıştırırsın!’, diye kızdı.
-‘Sana yardım etmek istiyoruz! Bir büyünün etkisi altında kaldığını düşündüğüm için kitaplarının arasında bunları buldum. Normale dönmeni istiyorum artık. Böyle hayata küskün olmak sana hiç yakışmıyor.’
-‘Sanane benim halimden!’
-‘Sadece bir kez. Benim için.’
Efsun sakinleşti biraz, yere oturdu. Sonra vazgeçti ve ayağa kalktı. ‘Ayakta durmam gerek. Az kenara çekil lütfen’, dedi.
Çekildim ve odayı ışıklarla doldurdu bir anda. Gözlerimi kapattım ve açtığımda Efsun hala yerinde duruyordu.
-‘Bir daha yap!’, dedim.
-‘Bu sadece kudretimi...’, diye başladı ama konuşmasına izin vermedim.
-‘Sana bir kez daha yap dedim! Tüm gücünle!’
-‘Beni zorlayamazsın!’, diyerek kızdı.
Günlüğü açtım ve okumaya başladım: ‘Bugün aynaya baktım ve onu gördüm kendimi değil...’
Efsun panikledi ve günlüğü elimden almaya çalıştı: ‘Hayır! Ver onu bana!’
Devam ettim: ‘Onu gördüğümde çok seviniyorum. Beni kurtardığı içinde çok mutluyum...’
-‘Bana ver onu dedim!’
-‘Sen istediğimi yapmazsan vermeyeceğim’, dedim ve okumaya devam ettim. ‘O kadar iyi birisi ki kendimi onun yanında çok mutlu ve güvende hissediyorum. Onun yanındayken bana hiçbirşey olmaz.’
Efsun peşimden koşmayı ve günlüğü elimden almanın çabalamasını bıraktı. Derin bir nefes aldı ve odayı tekrar ışıklarla doldurdu. Yanlız bu seferki bir patlama oldu. Odadaki herşeyi parçaladı. Duvarlar hariç herşey yok oldu. Elimdeki günlüğü sıkı sıkı tuttum ve gözlerimi kapadım. Acaba açtığımda neler göreceğim.
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

Re: 9. Şifa Yurdu

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Cevapla

“Yazım” sayfasına dön