8. Çaresizlik

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Cevapla
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

8. Çaresizlik

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Demirkıynak yok edeli bir hafta oldu. Aynı zamanda Teşkilatın hakkımızda alınan kararın anonsu yapılmasıda bir hafta buldu. Demirkıynağın sesinin etkisi altında kalan küçük kız ise gerçektende iyileşmişti. Bu haber tüm İstanbula yayıldı. Aslında en önemlisi Teşkilata, Lodoslara ve Arzlara bildirildi. Eminönünde hiçkimse duyduklarına inanamadı. Bazıları Demirkıynağın ölmediğini ve geri geleceğine inanıyorlar. Benim düşüncelerim yok bu konu hakkında. Efsunun anlattıkları doğru ise o yaratık şuan ya boğulmuş yada yok olmuş olmalı. Nedense iskelede hiç pis bir koku yok.
Agah efendi küçük kızın iyileşmesini bir umut olarak görüyor. Şifa Yurdunu tekrardan kurmak istiyor. Ama bir haftadır Efsun dinlediği odadan çıkmadı. Hepimiz yanına gittik. Pencereden öyle dışarıya bakıyor ve hiçbirşeye tepki vermiyordu. Yemek yiyiyor, uyuyor ve tüm gün pencereden dışarıya bakıyor. Hayatı bundan ibaret oldu. Uyuduğundada kabuslar görmeye başladı. Kaç kere o çığlıklar içinde uyandı diye yanına koştuk fakat bizim ona dokunmamızı bile hissetmiyor gibi. Dış dünya ile tüm bağlantısını kopartmış sanki.

-‘Sizce Efsun bir büyünün etkisi altında olmasın?’, diye sordu Feriha.
-‘Olsa bile tüm büyüleri yok edecek şifa dualarını defalarca okuduk’, cevapladı Alper. ‘Başka bir iş var.’
-‘Bu çatışma olmadan önce Efsun korkular içinde titriyordu. Onun yaşadıklarıda kolay değil. Etkisinden kurtulamadı hiç’, dedi Efe.
-‘Birşeyler yapmamız gerek’, dedi Sezgi. ‘Kız gözümüzün önünde hayattan akıp gidiyor. Bu dahada kötüleşmeden birşeyler yapmamız gerek.’
-‘Biz saklanırken bir kitaptan bahsetmişti Efsun. Şifacı olan büyükannesi yazmıştı. Belki onu bulursak Efsuna yardım edebiliriz’, dedim.
-‘Tamam! İyi fikir! Denemekte fayda var’, dedi Halit.
-‘Lakin o kitap Meteor Bölgesinde olmalı’, diye cevap verdim. ‘Önerim ben yanlız gidip alayım. Siz bir süre daha Eminönünde bulunun.’
-‘Bende gelmek istiyorum’, dedi Nur. ‘Birine selam teslim etmem gerek. Çok fazla vakit geçti zaten.’
-‘Peki. Bir işi olan yada bir haber yollamak isteyen var mı?’, diye sordum.
Yağmur geldi yanıma. Cebinden küçük bir torba çıkardı.
-‘Eğer Yeni Bab-ı Ali’ye ulaşırsanız, bunu orada bulunan kardeşime verirmisin? Adı Irmak, 5 yaşında. Onu çok özlediğimi ve en kısa zamanda yanında olacağımı söyle’, dedi.
Torbayı aldım ve cebime koydum.
-‘Merak etme, sözlerini aynen ileticem. Biz bu gece döneriz merak etmeyin’, dedim.
Diğerlerinin bir işi yok olduğuna göre Nur, Efe ve ben yola çıktık. Artık ben nereye gitsem Efe’de peşimden geliyor, o nereye gitse bende onun yanından ayrılmaz oldum.

-‘Nur, sen kime selam ileteceksin?’, diye sordu Efe.
-‘Eminönüne gitmeden önce Halime teyze bana bir poşet vermişti. Selamları ile beraber Ayşe teyzeye vermemi rica etti. Bende kabul ettim ve şimdi Ayşe teyzenin selamını ve emanetini teslim edeceğim.’
Yolda yürürken Işıkla karşılaştık.
-‘Teşkilat askerleri! Selam verin bakalım!’, dedi bize.
-‘Senin işin yok mu hiç?’, dedi Efe.
-‘Ne oldu şimdi? Selam vermekte mi yasak? Yoktan olay çıkartıyorsun sende’, diye cevap verdi Işık.
-‘Bak...’, diye başladı Efe ama onu susturdum.
-‘Bizimle paylaşmak istediğin bir şey var mı?’, diye sordum.
-‘Arzuhalci sizinle görüşmek istiyor. Teşkilata katılanlarla beraber şu yaratığı öldürmüşsünüz. Bu konu ile yakından ilgileniyor’, dedi Işık.
-‘Bizim Arzuhalci ile konuşacağımız bir konu yok. Bunu böyle iletirsin’, dedi Nur.
-‘Bunun karşılığını alacaksınız merak etmeyin. Sadece biraz bilgi’, dedi Işık.
-‘Cevabı duydun. Şansına küs. Belki başka zaman, canımız sıkıldığında ve yapılacak hiçbir iş kalmadığında geliriz bir çay içmeye’, diye cevap verdim ve yolumuza devam ettik.
Işık bu cevabı hiç hoş karşılamadı ve kızgın bir şekilde arkasına dönüp Çınar Altı’na döndü.

-‘Arkadaşlar, Agah efendi sizi çağırıyor’, dedi jandarma.
-‘Bizleri mi? Neden ki?’, dedi Süleyman.
-‘Onu kendisine sorun arkadaşım’, dedi jandarma ve 12 silah arkadaş Agah efendi’nin huzuruna çıktılar.
-‘Merhaba kardeşlerim. Hoşgeldiniz. Buyrun içeri girin’, dedi Agah efendi.
-‘Siz şimdi... Yani ben size şeysiniz diye değil...’, diyerek başlamak istedi Salih ama Semih lafa başladı:
-‘Biz şuan 12 kişi karşınızdayız efendim. Efsun hala odasında ve üç arkadaşımız Rüzgar, Efe ve Nur şuan Meteor Bölgesine yol aldılar. Akşam burada olacaklardır.’
-‘Peki. Ben sizi Efsun için çağırmıştım. O şifacı kızın güçleri ne zaman ve nasıl bu kadar gelişti bilmiyoruz. Aslına bakarsanız Teşkilat olarak ne kadar çok bilgisiz kalmışız bu günlerde öğreniyorum. Onca araştırmalar yaptım ve kitap yayınladım ama nafile. Efsun kız bizden daha bilgiliymiş. Neyse bunları sonra tartışırız. Asıl mesele bundan 44 yıl önce ‘Şifa Yurdu’ kurulmuştu ve ‘Genç Bilgililer’ adında büyücü kurumu Eminönüne enerji ihtiyacını sağlamışlardı. Onların emekleri o günlerde bizim için bir umut ışığı idi. Yıllar sonra bu iki kurumda kaybolup gitti. Şuan hiç üyesi yok’, dedi Agah bey.
-‘Peki bizi niçin çağırdınız efendim? Ve gruplar ne içindi?’, diye sordu Sezgi.
-‘Aranızda hiç mi bilen yok?’, diye sordu Agah efendi.
-‘Ben az çok biliyorum’, dedi Salih. ‘En azından Şifa Yurdu Eminönünde yaralı askerlere şifa dağıttıklarını ve şifacıların dualarını daha iyi ve düzgün yapmaları için büyük bir çaba gösterdiklerini biliyorum. Genç Bilgiler hakkında bir şey bilmiyorum. Şifa Yurdu kurumununda hiçbir üyesini yada eski üyesini tanımıyorum.’
-‘Arkadaşınız haklı. Şifa Yurdu 1966’da Eminönünde kuruldu. Tüm halkımız sevinç ve umut dolu karşılamıştı onları o gün. Şifa dağıtmak, yaralıları kurtarmak... Sonra enerji ihtiyacımız sağlanmıştı. Bakın ben artık sizin gibi genç yada yetenekli birisi değilim’, dedi Agah efendi.
-‘Estağfurullah efendim’, dedik.
-‘Öyle öyle. Ve hasta yatağımda, bir saldırı altında yada yaşlılığımın ilerleyen yıllarında arkama dönüp baktığımda bir şey bıraktığımı bilmek istiyorum. İstanbul için iyi bir şey. Demem o ki Şifa Yurdu’na tekrar can verilsin istiyorum ve bu yüzden aranızdaki şifacılara bir kaç sözüm var. Ama biliyorum ki sizler birey olarak değil birlik olarak karar alıyorsunuz. Eğer kabul ederseniz Şifa Yurdu’nu Mısır Çarşısında başlatmak istiyorum. O dönemden kalan bir çok kitaplarımız yokoldu. Kurtarabildiğimiz kitaplar sarrafın raflarında. Hedefimiz, askerlere ve sivillere şifa dağıtmak, şifa üzerinde araştırı yapıp bunun üzerinde literatür oluşturmak. 10 yıl sonra Şifa Yurdu’nun kendine ait bir yeri, yeni ve genç şifacıları için eğitim programı ve bir kütüphanesi olacak. Tabi bunlar ileri görüşlü olan fikirler. Henüz hiçkimseyle paylaşmadım bunları’, dedi Agah efendi.
-‘Yani bizim öğretmen mi olmamızı istiyorsunuz? Öğrenci mi olmamızı istiyorsunuz?’, diye sordu Alper.
-‘Şuan şifacılarla beraber bir plan çizip yazmak istiyorum. Sizi bir şeye zorlamak yada yaşlı bir adamın arzusunu yerine getirmek için duygusal bir baskı altında bırakmak istemiyorum. Gidin düşünün, taşının ve yarın bana kararınızı bildirin’, dedi Agah efendi ve 12 silah arkadaşı odadan çıktılar.

-‘Burasının nasılda kül ve toprağa karışmış ateş koktuğunu şimdi farkediyorum’, dedi Nur. ‘Efe senin Işık’la ne alıp veremediğin var? Sanki onun var olması bile seni rahatsız ediyor.’
-‘Yok öyle birşey. Sadece onun onca silaha ve bilgiye sahipken daha çok güç ve para peşinde koşmasını doğru bulmuyorum’, dedi Efe.
-‘Tamam da bu onun seçimi değil mi arkadaşım? O senin hakkında ileri geri konuşmuyor, değil mi?’, dedi Nur
-‘Konuşamazda’, dedi Efe. ‘O bu savaşın hiçbir yerinde. Yeri geldiğinde çetecilerle bile işbirliği yapar o para için.’
-‘Belkide bu savaş yüzünden artık hiçkimsesini kaybetmek istemediği için savaş alanından ayrılıp hayatta kalmanın yollarını arıyordur’, dedim sessizce.
-‘Ne dedin?’, diye sordu Nur.
-‘Yok... bişey demedim.’
Yolumuza devam ettik ve Yeni Bab-ı Ali’ye vardık. Nur hemen Halime teyzeye gidip emanetini teslim etti. Ben Efsun’un odasına girdim ve dolaplarına baktım. Aslında onun dolaplarını karıştırmak hiç hoşuma gitmiyordu ama diğer yandanda çok merak ediyordum onun kıyafetlerini ve eşyalarını. Kıyafet dolapları elbiselerle doluydu. Pantalon giymeyi pek sevmiyordu galiba. Bir tek zırhı etek değil. Dolapların içinde bir çok da Türk edebiyatından kitaplar buldum. Ama Agah efendinin kitabı ‘Saklı Türler’i ayrı bir yere koymuş. Sonra bir çalışma masası gördüm. Masanın üzeri reçetelerle doluydu. Çekmeceyi açtım ve bir günlük buldum. Efsun bir günlük mü tutuyordu? Aslında onu açıp okumak için avuçlarım yanıyordu ama yatağın üzerine koydum. Onu yanımda götüreceğim. Belki Efsun yazmak ister aklından geçenleri, tabi ona ulaşmayı başarabilirsek.
Tüm odayı aradım ama o kitabı bulamadım. Zaten nasıl bir kitap, hangi dilde yazılmış yada hangi renk bilmiyordum bile. Bir şifacı değerli gördüğü bir kitabı nerede saklayabilir ki? Çalışma masasını tekrar alt üst ettim. Tüm reçeteleri toparladım ve baktım ki aralarında ufak bir kitap var. Herşey el yazısıyla yazılmış. İçindeki yazıları okuyamıyordum ama olsun, işimi görecektir inşallah. Dışarı çıktığımda Efe bir çocukla konuşuyordu. Beni gördü ve gelmemi işaret etti.
-‘Bu küçük adamın adı Irmak’, dedi Efe.
Elimi uzattım ve Irmakla tokalaştık.
-‘Merhaba delikanlı. İsmim Ata ama bana Rüzgar derler. Arkadaşım Efe ile tanışmışsın’, dedim. Irmak cevap vermiyordu.
-‘Sana Yağmur’dan bir haber getirdim. Ve bu senin’, dedim ve torbayı ortaya çıkartıp ona verdim. Hemen açtı ve içinde şekerler buldu. Gülümsedi.
-‘Teşekkür ederim abiler’, dedi gülerek. ‘Yağmur ablam ne zaman dönüyor?’
-‘Yağmur ablan şuan Eminönünde, arkadaşım. En yakın zamanda yanına gelecek. Bak bu torbadaki şekerler bitmeden önce gelecek yanına. Söz veriyorum’, dedim.
-‘O zaman çabuk bitsinler diye hemen arkadaşlarım Kaan ve İdil’le paylaşmaya gidiyorum! Tekrar çok teşekkür ederim’, dedi ve yanımızdan koştu.
-‘Az bekle’, dedi Efe ve yanımdan ayrıldı. Bir bekçinin yanına gitti ve Irmağa işaret ederek ona birşey fısıldadı. Bekçi kafasını salladı ve ‘anladım’ dedi.
-‘Gidebiliriz’, dedi Efe. ‘Hadi Nur’u bulalım.’
‘Rüzgar!’, diye bir ses duydum. ‘Rüzgar buradayım! Gel buraya!’
Gözlerim o sesin kimden çıktığını aradı ve baktım ki Dilek bana bağırıyordu. Hemen yanına koştum.
-‘Bak sana ne hazırladım’, dedi ve bir torba verdi bana. ‘Bunun içinde şifacının zehir, asit ve iyileştirme büyülerini güçlendiren ve elektrik hasarı veren bir asa var. Babamın en eski silah reçetesi. Lakin bunu önce demirci Rüstem’e götür, o son işlemeleri yapsın sonra kullanıma hazır.’
-‘Çok sağol! Adı ne bunun?’, diye sordum.
Dilek gülümseyerek: ‘Rüstem efendi sana söyleyecektir’, dedi.
-‘Çok teşekkür ederim! Hemen yola çıkmam gerek.’
-‘Sen bu silahı o yanından ayrılmayan şifacı kız için mi yaptırdın bana?’ diye sordu Dilek.
-‘Evet. Umarm kendini iyi hissetmesini sağlar bu. Ellerine sağlık! Kaçtım ben’, dedim ve ayrıldım oradan.

-‘Bir kaç saat sonra Nur’da burada olacak’ dedi Işıl. ‘Düşündünüz mü ne istediğinizi?’
-‘Ben kabul etmek istiyorum’, dedi Halit. ‘Bu çalışmaya katkıda bulunmak kafama yattı.’
-‘Agah efendi Genç Bilgiler hakkında birşey söylemedi. Hislerimde yanılmıyorsam o kurumuda tekrar kurmak istiyor olabilir. Bildiğim tek şey Genç Bilgiler üyeleri Büyücüler olmaları. Başkada yok’, dedi Salih.
-‘İstiyorsanız yapın bu işi beyler. Şifacılara çok ihtiyaç var. Maalesef çokda çatışmalar var’, dedi Ahmet. ‘İyi işlerde çok büyük katkılarda bulunacağınıza eminim.’
-‘Aslında benimde kafama yattı’, dedi Salih. ‘Acaba Nur duyduğunda ne diyecek?’
-‘Hadi hepberaber Efsuna bakalım sonrada sofranın kurulmasında yardımcı olalım. Bu akşam Efsunun yanında hepberaber yiyelim yemeğimizi. Onun yanında olalım’, dedi Fatma.

-‘Yine mi selam yok?’, dedi Işık.
-‘Bak seni bir gün içerisinde ikinci kez görmek zaten yeterince kötü, lütfen muhattap olma’, dedi Efe.
-‘Bu ne sert çıkış şimdi? Ne yaptım ki ben?’, dedi Işık ve Efe’nin karşısına dikildi.
-‘Senin orada burada casusluk yapıp sonrada bunların üzerinden para kazanmaya çalışman hoşuma gitmiyor’, dedi Efe.
-‘Casus yada ajan değilim. Ben olanı biteni kabullendin tamam mı. Saklı türler var yada yok, Meteor Bölgesi tehlikede yada değil, umurumda değil mi sanıyorsun? Benim kimim kimsem yok. Tek başımayım ve tek başıma kendime bakarım. Arzuhalci benim patronum yada işverenim değil. O benden bilgi rica eder, ben bunları ona sağlarım ve Yasemine yardım ederim. Bunun karşılığında o bilgiye, bulduğum ve elde ettiğim silahlara ve kazandığım parayı alırım. Bu kadar basit.’
-‘O elindeki çifte sahte mi?’, dedi Efe. Işık kızdı.
-‘ Görürsün şimdi mi gerçek mi değil mi!’, diye bağırdı ve Efe’ye nişan aldı.
-‘Hoop! Arkadaşlar!’, dedim ve aralarına dikildim.
-‘Yok yere bu ne gerginlik’, dedi Nur.
-‘Arkadaşınız önce lafını bilsin!’, dedi Işık. ‘Adam gibi konuşuyoruz irdeleyeci laflar söylüyor! Utanılacak bir şey yapmıyorum ben burada!’ Işık arkasını döndü ve gitmek istedi ama Efe onu durdurdu.
-‘Dur’, dedi Efe. Işık ardına döndü ve ‘ne var’dermiş gibi bir tavır aldı.
-‘Arkadaşlarımız Teşkilata katıldı. Duymuşsundur çünkü bir haftadır defalarca anons edildi. Eminönünde Demirkıynak diye bir yaratık görüldü. O şuan denizin ya dibinde yada buhar oldu gitti. O yaratık yüzünden Efsun kafayı yemek üzere. Küçük bir kız haricinde hiçkimse etkilenmedi o yaratıkdan. O küçük kızıda Efsun iyileştirdi. Bazı insanlar bunu imkansız olarak kabul ediyorlar ama biz gözlerimizle gördük. Küçük kız delirmişti ve Efsun onu iyileştirdi. Ama şimdi Efsun hiçkimseyle konuşmuyor ve hiçbirşey demiyor’, anlattı Efe. Şaşırdık. Birden nereden çıktı bu paylaşma isteği?
Işık çenesini ovaladı ve ‘meditasyon’ dedi.
-‘Meditasyon yapması onun kendine gelmesine yardımcı olur. Ama madem o iyileştirmeden sonra bu hale geldi demekki birşeylerin etkisi altında. Ona ulaşmakta onu zorlayın. Canı çok acıyacak ama kurtarabilirsiniz. İyi şanslar’, dedi Işık ve arkasını dönüp gitti.
-‘Laflamak istersen Mısır Çarşısında buluşalım yarın!’, diye bağırdı Efe. ‘Duydunuz arkadaşlar. Hadi yolumuz az kaldı.’
Bu tavır neydi şimdi? Hem Işık bir şifacıya iyi gelecek tavsiyeleri nereden biliyordu? Hem bunlar ve gösterdiğimiz tüm çabalarımız işe yarayacak mı?
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

Re: 8. Çaresizlik

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Cevapla

“Yazım” sayfasına dön