5. Çabalamak

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Cevapla
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

5. Çabalamak

Mesaj gönderen LadyEowyn »

-‘Şimdi... Ben size...’, diye başladı Komutan. Herzaman dik olan göğüsü biraz inmişti. ‘Ben size ne diyeyim bilmiyorum. Daha önce böyle birşey olmadı. Hiçbir zaman klan üyeleri tekrardan Teşkilat’a katılmadı. Ve bu yüzden klanlar bize karşı cephe alabilir. Bu çok kritik bir durum. Yani Teşkilat’a katılmanız güzel bir şey ama eski klan üyelerisiniz. Ayrıca birbirlerine düşman olan klanlar. Biz her zaman tarafsızdık ve yine öyle kalıcağız ama onlar bizi düşman olarak görürse...’
-‘Yani bizi istemiyorsunuz’, dedi Sezgi.
-‘Buna maalesef cevap bile veremiceğim’, dedi Komutan. ‘Agah efendi, Merbure hanım ve ben bu konuda ortak bir karar alıp size bunu yarın bildireceğiz.’
-‘Merbure hanım nerede şuan?’, diye sordu Akın.
-‘Kapa çeneni gerizekalı! Böyle mi konuşulur Komutanla!’, fısıldadı Salih ve hepberaber dışarıya çıktık.

Efe elinde silahıyla oynuyordu. Ben yüzüğüme bakıp duruyordum. Efsun hala ayaklanmamıştı.
-‘Galiba bizi geri çevirecekler. Zaten artık eski klanlarada dönemeyiz. Dönmek istediğimden değil! Yanlış anlamayın! Sadece... Gidecek başka yerim yok. Arz’ın Çocukları benim evimdi. Ama şimdi burada olmak istiyorum. Farkına vardım. Teşkilat savaş konusunda doğru tarafda. İnsanlar birbirlerine değil, birlikte silah çekmeli düşmana karşı’, dedi Ahmet.
-‘Merak etmeyin. Agah bey sizi sahipsiz bırakmaz. Sizleri geri çevirmez’, dedim.
-‘Nerden biliyorsun? Adamı sadece iki kez gördün’, dedi Efe.
-‘Agah bey Afetten beri bu klanlara karşıydı! O buna izin vermez! Ayrıca böyle bir şeyin ilk kez gerçekleşmesi belki iyi birşey! Yani tabi... Klanlarda bunun adı başka tabi... Ama seçim sizin seçiminiz! Kimse size klanlara katılırken hain demedi. Çıkarkende kimse diyemez! Bakın. Laf ağızdan kolay çıkar sanıyorsunuz. Teşkilat’da klan üyelerini kendine doğru çekmeklede meşgul değil. Daha dün farkına vardık beyler! Hanımlar! Efsun bunun için yaralandı ama acı çekmesine rağmen hepimizi kurtardı. Birlik olmamız şartdı! Ve oldukda! Böyle hayatta kaldık biz’, dedim.
-‘Tamam doğru diyorsun... Güzel diyorsun... Ama kimse bizimle artık alışveriş etmeyecek. Selamımızı almayacak. Bizim korkumuz bir tek klan değil. Teşkilat kabul etsede Teşkilatın askerleri bizi aynı cepheye laik görmeyeceklerdir’, dedi Fatma.
-‘Çok karamsarsınız. Birlik olunca her sorun aşılır’, dedim.
-‘Evet! Aşılır! Lodos birliği, Arz birliği, Teşkilat birliği... Aşarlar bizi!’, dedi Halit. ‘Her iki yerde de hain sayılıcağız.’
Omuzlarımı kaldırdım ve Efe’ye doğru baktım. Hala silahıyla oynuyordu. Bu konuşmanın nereye varacağı belli.
-‘Bizi düşünmen, bize sahip çıkman güzel genç kardeşim. Ama bizler farkındayız bir şeylerin. Dışdünya takmış at gözlüklerini. Anlayış gösteren olmayacak bize’, dedi Feriha.
Duvarı yumrukladım. Ve uzaklaştım. Efsun’un yanına gittim.

-‘Ne oldu? Çok sinirlisin’, dedi bana.
-‘Gencim! O oldu!’
-‘Bu ne zamandan beri bir kusur’, diyerek güldü bana.
-‘Eski klan üyesi olan silah arkadaşlarımız zor durumda. Ve ben gencim! Onlara yardım edemem sanıyorlar.’
-‘Edebilirmisin?’
-‘En azından denerim! Her ihtimali değerlendiririm! Hiçbir zaman pes etmem! Onlar bizim için hayatlarını tehlikeye attılar! Aynısını hepimiz yaptık! Meteor bölgesi için! İstanbul için! Bunun hiç mi anlamı yok?’
-‘Senin sorularının cevapları bende olmadığını çok iyi biliyorsun. Neden bana geldin ki?’
Yüzümü ovaladım. Eldivenlerimi çıkardım. Efsun’un yanına oturdum. Ellerimin morardığını gördü ama birşey söylemedi.
-‘Yüzüğüm artık parlamıyor. Grup arkadaşlarımızın umutları tükendi. Efe bile inanmıyor. Birazdan dışarı çıkacaklar ve herkez Komutanın ‘defolun’ diyeceğini sanıyorlar. Eğer öyle birşey olursa ne diceğim ben onlara? Ne olacak bize?’
-‘Peki tamam, ama bana niye geldin?’
-‘Ben dinleyecek başka kimse kalmadığı için. Arkadaşlarımız için birşey yapamıyorum. Senin içinde birşey yapamadım. Sen orada yaralanınca öleceksin diye çok korktum. Üstüne üstün birde gidip canını yakan bir hamle yaptın. Can Verme büyüsünü yapmasaydın ölmüş olabilirdikte. Elim kolum bağlıyken kendimden nefret ediyorum.’
Efsun gülmeye başladı.
-‘Komik olan ne acaba?’
-‘Gülerken canım acıyor ama... O büyü Can Kurtaran. Can Verme diriltme büyüsüdür. Yaptığım büyüleri ve şifa dualarını bile bilmiyormuşsun. Çok komik.’
Önüme doğru baktım ve ufak bir tebessüm belirdi yüzümde.
-‘Sen aramızdaki en genç savaşcısın. Meteor bölgesini iki sefer kurtardın. Bu daha büyük ve deneyimli savaşcıların işi olmalıydı. Onlarda elinden geleni yaptı tabi. Ama o mağarada bizler vardık ve böyle olacağını düşünmemiştik. Ben aslında çok memnunum bu durumdan. Aslında hepimizin bakış açısı farklı olmasına rağmen, aynı yere bakıyoruz. Teşkilat kabul edecektir. Şüphen olmasın. Agah efendi izin vermez onların gitmelerine. Zaten gidecek yerleri bile yoktur artık.’
-‘Agah bey diyelim kabul etti. Hatta Komutanım ve Merbure hanım bile kabul etti diyelim. Peki Teşkilat askerleri kabul edecekler mi onları?’
-‘Etmeyeceklerini mi sanıyorsun?’
-‘Onları sevmiyorlar. Burada bulunmalarını istemiyorlar. Yani bunlar onların düşünceleri.’
-‘Mağarada sen ne demiştin onlara? ‘Birbirinizi sevmeyin. Buna gerek yok. Saygı duyun, yardım edin ve kollayın’ mı demiştin acaba?’, diye soruyor Efsun gülümseyerek.
-‘Kollayın değil birbirinizi koruyun demiştim.’
Tekrar gülümsedim.
-‘Haklısın. O mağarada olanlar bizi yakınlaştırdı. Bunlar bir zamanlar hep Teşkilat’ın askerleriydi. Belkide bu yüzden Semih Işıl’ın peşinden gitti Ruh Taşına dokunarak.’
-‘Senin söylediğin doğru ama. Eğer klanlara geri dönmüş olsalardı ve karşı karşıya gelselerdi... Belkide o durum daha kötü olurdu. Yani her iki durumdada bulunduğun cephe sana düşman olurdu. Ha Arz kalesindesin ve Lodos Muhafızı olan eski silah arkadaşına ateş etmedin, ha Teşkilatın surları içinde her iki klanın nefretine rağmen Teşkilat askeri olmuşsun. Klanlar onlar gitsede gitmesede onları cezalandıracaktı. Çünkü klan üyeleri düşman klan’a saldırmıyorlardı. Bırakın burada kalsınlar. Ben şahsen herkezin lafınıda işitmeye hazırım, arkadaşımı savaşta korumayada hazırım ve onlara dokunanları zehirlerimle gebertmeyede hazırım.’
Güldüm.
-‘Haklısın. Sen Şifacı olduğuna eminmisin? Savaşcı olacak kadar yüreğin var.’
-‘Silahlarım savaşta anca beni koruyacak kadar yardımcı oluyor. Yakın dövüştü bir Büyücüden daha iyiyim ama bir Savaşcıyla karşı karşıya gelince...’
-‘O zaman sana güzel bir silah yapalım’, dedim ve odadan çıktım. Ne yapıcağımı biliyordum. Efsunla konuşmak hem beni rahatlattı hemde bazı şeylerin farkına varmama yardımcı oldu.

Dilek kız’a doğru gittim.
-‘Yardımın gerekli.’
-‘Sanada iyi günler canım! Selam sabah yok! Kendinide tanıtma! Öyle dikil karşıma! Hepiniz böylesiniz! Zırh yap bana Dilek! Silah yap bana Dilek!’
-‘Benim için Merbure hanım ve Komutanı oyalaman gerek.’
-‘Ne dedin sen?’, diye sordu Dilek şaşkınlıkla.
-‘Agah bey ile yanlız görüşmem gerek. Lütfen Dilek! Her istediğini yaparım!’
Dilek biraz düşündü.
-‘Her istediğimi mi?’
Evet diyerek kafamı salladım.
-‘Kurt mağarasının yakınında bir Tungsten madeni var. Zaman zaman oradan Şelit çıkıyor. Çok kıymetli madenlerden biridir. Bana 10 adet getirirsen bunu yaparım.’
-‘Ama...!’
-‘Aması yok. Her istediğim demiştin. Hem acele etsen iyi olur. Gün bitmeden Agah efendi Eminönü’ne dönmek zorunda. Bol şanslar canım.’
Ah Dilek. Yaptın yapacağını.

Kimselere haber vermeden çıktım Yeni Bab-ı Ali’den.
Kapının ardında Cinler toplanmış bile. Hiç vakit kaybetmezler zaten. Teker teker hepsini kestim. Silahlarım hasar aldı ama olsun. Dileğin benim için bunu yapması çok önemliydi. Yılanlara gözükmeden devam ettim yoluma. Madenin etrafında bir kaç Cin daha vardı. Madenin başındalardı. Sırıtarak oynuyorlardı orada.
-‘Bunlara dokunamazsın! Defol! Defol! O bizim artık!’, diye bağırıyorlardı bana.
-‘Görelim bakalım buraları kiminmiş çirkin suratlı pislikler!’, diyerek silahımı çektim ve tüm Cinleri yok ettim.

Madenin başında çok oyalandım. Saat öğlen idi ama Tungsten madeninde Şelit bulmak çok zordu. Tüm madeni tükettiğimi sanıyordum ve baktım ki 88 adet Tungsten ve 9 adet Şelit toplamışım. Son bir Şelit gerekli! Gün batımına bir saat kaldı! Bir kahkaha duydum. İki tane Cin zıplıyordu orada.
-‘Bak Savaşcı! Bak! Bunu arıyorsun değil mi? İyi bak! Benim bu!’, diye gülen ve zıplayan iki Cin vardı.
-‘Hayır salak! İkimizin bu!’, diye vurdu diğer Cin ona.
Bunlar Eminönündeki Cinler değil. Bunlar Başı Boş’un yağmacı Cinleri. Hem fırsatcılar hemde hırsız.
-‘Onu bana verin!’, diye bağırdım.
-‘Gelde al!’, diye bir ses duydum. Ardımda bir cisim vardı. Aman Allahım! Yakalanmak buna denir!
-‘Buradan sağ ayrılamayacaksın Savaşcı!’, dedi Başı Boş. Cinlerin efendisi.
-‘Elinden geleni ardına koyma yaratık!’
Silahımı çektim ve önce Cinlerin kellelerini kestim. Sonra Başı Boş’un gövdesine sapladım. Yaratık neredeyse kahkaha atacak! Yaralayamıyorum. Sonra o bana darbeler vurmaya başladı. Zırhım yada silahım kırılacak diye çok korktum. Bu yaratığa karşı hiçbir şansım yok!
-‘Teslim olursan Savaşcı, seni acılar içinde öldürmem. Kollarını ve bacaklarını Cinlerim nasıl afiyetle yediklerini izletmem.’
-‘Teslim olmak gibi bir şey bilmez Teşkilat askerleri!’, diye bağırdım ve Başı Boş’un tekrar üzerine çullandım. Gittikce dahada hızlı darbeler vurmaya başladım. Evet! Hızlı koştuğum kadar hızlı darbelerde indirebiliyorum! Ve silahımı her defasında kaldırdıkca bir sonraki darbe dahada çok hasar veriyordu ona. Kollarım güçlenmişti. Çok sert vuruşlar yapıyordum. Onu neredeyse yeneceğimi sanıyordum. Sonra Başı Boş gülmeye başladı ve bir iksir içti. Açtığım tüm yaralar kapandı!
-‘Ee Teşkilat askeri? Fikrin değişti mi?’, diye kahkaha attı.
-‘Hayır! Değişmeyecekte!’, diyen bir ses duydum. Arkamı döndüm. Efsun!
-‘Senin ne işin var burada?’, diye sorarken Başı Boş bana kolunu kaldırmıştı.
-‘Hayır!’, diye bağırdı Efsun ve Başı Boş’a Asit saldırısı yaptı. Ardından toparlanıp ona darbe indirmeye devam ettim. Parmağımdaki yüzük tekrar parlamaya başlamıştı. Başı Boş afallamıştı. Efsun’un yanına gittim. Kudreti hala yerinde değildi.
-‘Sana kim gel dedi!’, diye kızdım ona.
-‘Sana kim git dedi?’
-‘İkinizide geberticem!’, diye bağırdı Başı Boş.
Efsun elime dokundu ve tüm vücudumu saran bir sıcaklık hissettim. Tüm enerjim ve kudretim yerine geliyordu.
-‘Hadi git öldür şu yaratığı. Sana yardım edeceğim’, dedi ve ona bir zehir büyüsü yaptı. Başı Boş’un hareketleri yavaşlamaya başladı. Vurabildiğim kadarın’ın dahada hızlısını ve sertini vurdum ona. Yere düşmüştü. Bir enerji iksiri daha içecekti ki elindeki şişeye tekme atıp kırdım. Kaçmaya çalışıyordu. Son hamlemi yaptım ve onu öldürdüm. O öldükten sonra içimde yeniden bir sıcaklık hissettim.
-‘Kendimi bir garip hissediyorum’, dedim Efsun’a.
-‘Bende şu kellesi uçmuş Cinleri görünce miğdemde bir gariplik hissettim’, dedi.
-‘Hayır... İçimde. Karnımda sanki. Sanki dahada güçlüyüm ama yapamıyorum. Yani güç var ama kullanamıyorum gibi.’
-‘Hadi alacaklarını al ve gidelim. Agah efendiyi yolcu edelim.’
-‘Agah bey mi?’
Neredeyse unutmuştum! Hemen son Şeliti Cin’in elinden kaptım ve Efsun’u kucakladım.
-‘Rüzgar! İndir beni!’
-‘Acelemiz var’, dedim ve Yeni Bab-ı Ali’ye doğru koştum.
-‘Rüzgar!’
-‘Kızma ne olur’, diye cevap verdim ve Yeni Bab-ı Ali’de onu indirdim.
-‘Delimisin nesin ya!’, diye kızdı bana. Efsun odasına doğru giderken bende Dileğin yanına gittim. Şelitleri ve Tungstenleri ona taktim ettim.
-‘Vay! Yanında birde ekstra var ha!’
-‘İstediğimi yapacakmısın?’
-‘Böyle bir teslimattan sonra istersen tüm Yeni Bab-ı Ali’yi oyalarım!’
Dilek Komutan ve Merbure hanımın yanına doğru koştu. Ne dediğini duymadım ama üçünü Dileğin atolyesine doğru koştuğunu gördüm. Hemen bu fırsatı kullandım ve Agah bey’in yanına koştum. Odaya girdim:
-‘Gel evlat’, dedi bana.
-‘Kim olduğumu nereden biliyorsunuz?’
-‘Hem geleceğini biliyordum hemde kokundan tanıdım.’
Güldüm.
-‘Kapıyı kilitle’, dedi bana. Kapıyı kapattıktan sonra kilitledim.
-‘Endişeleniyorsun değil mi?’
-‘Arkadaşlarıma ne olacak? Onları kovmayacaksınız değil mi?’
Agah bey gülmeye başladı.
-‘Biliyormusun arkadaşların’ın Teşkilat’a katılmalarına sevindim. Ama sen Komutanın ve Merbure hanımın onlara sırt çevirmesinden korkuyorsun. Bak evlat. Komutan ve Merbure hanım endişelerinde haklılar. Klanların bize karşı cephe almaları gerçekleşmemeli. Biz tarafsız kalacağız ama klanlar bize saldırırsa... Onlara karşı ayakta durabilirmiyiz bilmiyorum.’
-‘Peki ne yapmalıyım?’
Agah bey gülümsedi.
-‘Klan liderlerini Eminönü’ne davet edeceğim. Komutan ve Merbure hanımda orada bulunacaklar ve tabi ki sizlerde. Bir karar alınacak ve uygulanacak. Eminim Teşkilat’ın meraklı askerleri ve klan üyeleri orada bulunacaktır.’
-‘Anlamadım?’
-‘Tüm İstanbul bu durumdan haberdar evlat. Herkez sonucu bekleyecek. Unutma ki arkadaşların daha önceki silah arkadaşlarına sırt çevirdi. Biz tabi ki öyle düşünmüyoruz. Ama klandaki üyelerde bu düşünce var ise...’
Kapının kolu oynamaya başladı.
-‘Agah bey. Bu yüzüğü...’
-‘Sende durmalı evlat. Gücüne güç katmalı.’
-‘Teşekkür ederim. Gücüme güç...’
-‘Kim var içeride’, diye bağırıyor Komutan.
-‘Ben varım! Biraz bekle!’, diye bağırdı Agah bey.
-‘İçindeki yazıyı okudum. Ve bugün Başı Boş’u öldürdüm. Arkadaşımın yardımıyla. Kendimi bir garip hissediyorum.’
Agah bey gülümsedi.
-‘Her yaratık öldürdüğünde tecrübe kazanıyorsun, biliyorsun. Senden dövüşte daha tecrübeli olan bir yaratık kestiğin vakit, grupla saldırsanız bile, bir yeteneğe kavuşmanda yardımcı olacak. Belki bir yetenek kazanmışsındır evlat. Yada bir elemente karşı direncini yükseltmişsindir. Bunu kendinde ara ve bul. Güçleniyorsun evlat. Dahada güçlü olacağından eminim.’
-‘Agah efendi! Kapıyı...’
-‘Tamam! Tamam! Açıyorum.’ Hemen kapının arkasına saklandım ve herkesin gitmesini. Daha sonra etrafda kimse olmadığını görünce bende dışarı çıktım.
Demek Eminönü mahkemesi yarın hakkımızda bir karar alacak. Yarına kadar nasıl sabredeceğim bilmiyorum.
LadyEowyn
İri Fare Avcısı
İri Fare Avcısı
Mesajlar: 72
Kayıt: 08 Kas 2010 16:52
Sunucu: Beyaz Köşk

Re: 5. Çabalamak

Mesaj gönderen LadyEowyn »

Cevapla

“Yazım” sayfasına dön