Kara Mesih - 2.Bölüm (Fare Maskeli Adam)

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Cevapla
onatcan3
Salgın Koruyucusu
Salgın Koruyucusu
Mesajlar: 23
Kayıt: 04 Nis 2012 21:09

Kara Mesih - 2.Bölüm (Fare Maskeli Adam)

Mesaj gönderen onatcan3 »

Savaştan Beş Saat Önce

-Üç büyücü ve iki şifacı... Ayrıca iki Teşkilat Subayı... Ne kadar güzel bir kadro...

Bayrağın önünde toplanmış olan gruba baktı Tulga. Turkuaz renkte zırhların içerisinde toplanmış olan büyücüler, erg sistemleri ile çalışan gözlüklerini çıkarıp; Tulga'yı dikkatlice süzdü. Aralarında tek kadın olan büyücü, muhtemelen sol gözünü bir yıldırım saldırısıyla kaybetmişti çünkü yarısı yanmış olan yüzü bunu resmediyordu, sağlam olan tek kaşını kaldırdı.

-Tulga Cevher? Senin Karaköy'de öldüğün söyleniyordu.

-Gustav Topu'nun patlamasıyla ölmüştün hatta.

Muhtemelen yirmi yaşlarında olduğunu düşündüğü diğer büyücü, açık mavi gözleri parlayarak bunu söylemişti. Zırhının sol omzuna kazımış olduğu "Güneş" sembolü ile, bir Lodos Fedaisi olduğu gözüne çarpmıştı.

-İsmet Bey ölmemi istiyordu demek.

-Handan da istiyordu, merak etme.

Şifacı, çapraz yapmış olduğu kollarını yavaşça saldı ve Tulga'ya bir kaç adım yaklaştı. Kazınmış saçları ve pos bıyıklarıyla, biraz olsun Rüstem'i andırıyor olsa da; yuvarlak yüzü nedeniyle daha çok "çirkin bir ikiz" ifadesini yakıştırılabilirdi.

-Kelleme ne kadar akçe verirlerdi acaba?

Tulga, ince bir gülümseme ile yola çıkacağını düşündüğü ekibine baktı. Ekipte neden sadece tek savaşçı vardı? Teşkilat Subayları neden gelecekti ayrıca? Sorması gerekiyor muydu? Belki de Ados'un dişlerini döken adama sorması daha mantıklıydı.
Ve olayı hala aklı almıyordu. Ne ara Ados'un yanına gitmişti, ki dişlerini dökme kısmını saymıyordu bile... Ayrıca hayatı boyunca Eminönü'de böyle birisini görmemişti. Karaköy'de de gördüğünü hatırlamıyordu. Sivriada, Yeni Bab-ı Ali veya Yeraltı... Buralardan da değildi bu adam.

-Bu siyahlar giyinen adam nereden çıktı a...

Küfrü bir anda yarıda kaldı sol omzuna dokunan bir el ile. Başını yavaşça çevirdiğinde; o adam vardı yine karşısında.

-Pek ortalarda gözüken birisi değilim. Ve "Sığınaklar" kısmını da atladın kafandan... Ama orada da göremedin, değil mi?

Tulga'nın yüzü bir anda kaskatı kesildi.

Evet, aklını okuyabiliyorum Tulga ve bu yüzden seni göreve seçtim.

Kafasının içinde konuşması... Bu adam da neyin nesiydi? Bir büyücü mü? Eski bir genç bilgili mi yoksa? Ama çoğu Çemberlitaş Baskınında öldürülmüştü. Yaşı da o dönemlerden değildi.

Vay be, düşünmeye devam ediyorsun demek. Ne o? Kafanı çok mu karıştırdım yoksa?

Ve gözleri yavaş yavaş çevresine döndüğünde, herkesin hareketsiz kalmış olduğunu fark etti.

Evet... Diğerlerine göre oldukça zekisin. Zaman durmuş gibi, değil mi?

Dudaklarını oynatmaya çalışıyordu ama başaramıyordu. Tüm vücudu hala kaskatı bir şekilde olduğu yerde adeta çakılı kalmışken, terlediğini hissetti içten içe ama bir sorun vardı. Ter damlalarını da hissedemiyordu.

Vücudunun donduğunu hissediyorsun. İnanamıyorum... Gerçekten inanamıyorum! Bu muazzam, ilk defa zamanı durdurduğum kişilerden birisi, kendi iradesiyle düşünebiliyor. Her ne kadar vücudu kaskatı kesilse de... Bu... BU İNANILMAZ!

Çık... Çık kafamın içinden!

Şu anda ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin Tulga. Zamanı, her bir haltı durdurmayı başardım ama sadece sen ve ben konuşuyoruz kafanın içinde.

Ve adam, Tulga'nın karşısına geçti ağır adımlarla. Sonrasında, yüzündeki ince gülümsemeyi, Tulga'nın gözlerinin içine sokacak kadar getirdi.

Ama bu konuşmaların aklında gidecek olması gerçekten üzücü... O halde şu son beş saatinin tadını çıkar Tulga. Çünkü her şeyin sonunda, bu ekiple öleceksin.

Ve tekrardan eski yerine geçti adam ve zaman akmaya devam ettiğinde; Tulga hiç bir şey olmamış gibi tekrardan arkasını döndü.

-Gidiyor muyuz?

Apartman Dairesi - Eminönü

-NE DEMEK ZAMANI DURDURDU?!

Yasemin, faltaşı gibi açılmış gözleriyle Tulga'nın anlattıklarına bakarken; elindeki kerpiçten bardağı yere düşürmüştü.

-Dedim ya sana, zamanı durdurdu bu #@!?. Ve siz beni kurtardıktan sonra aklıma geliyor yaşadıklarım yavaş yavaş. Tanrım, başım...

Tulga başını hızlıca tutup, kendisini tekrardan yatağa doğru bırakırken; Yasemin yatağın yanı başında kalktı ve odadan çıktı. Duvara yaslanmış olan şapkalı kadın, Yasemin'in arkasından kapıyı kapatırken, bakışlarını son bir kez içeride uzanan adama çevirdi.

-Dinlenmesi lazım, biz de durumu Arzuhalci'ye anlatmaya gidelim.

-Hangi durumu Yasemin? Bu adam delirmediyse benim adım da Işık değil!

Kadın, yerde katlanmış olan paltosunu aldı ve tekrardan giyindi. Bakışlarındaki sertlik, Yasemin'in üstünde pek etki yaratmamış gibi gözükse de; anlatmak istediği şeyi anlamıştı. "Tulga artık herkes için işe yaramaz birisiydi."

-Saçmalama, dedi sakin bir tavırla. Bu esnada sokak kapısına doğru yürürken, girişte olan çifteli tüfeği Işık'a uzatmıştı. "Bahsettiği şeyler delilik gibi gelmedi bana."

-Belki de ona âşık olduğun içindir.

Işık, sokak kapısını açarken; Yasemin yüzünde ani bir kızarma ile arkadaşına baktı. "Alakası bile yok. Ben..."

-En azından Şarapçı'ya sarmandan iyidir be kızım.

İkisi, apartman koridorunun merdivenlerinden aşağıya inerken; Işık kahkaha atmaya devam ediyordu. Işık'ın botlarıyla, Yasemin'in çizmelerinin sert inişleri, tüm binaya yayılırken; Yasemin bir an duraksadı dalgın bakışlarla. Işık, zemin kata geldiklerinde arkasına baktı ve Yasemin'in dolan gözlerine baktı.

-Sen... Ağlayacak mısın?

Yasemin, başını hızlıca sağa sola salladı. "Hayır hayır... Ben... Hadi sen önüne baksana, şu kılıcı bir yerlerine sokacağım şimdi." Bu esnada kemerine tekrardan çeki düzen verdi eskrim kılıcı mermer basamakları çizerken. Işık, başını yavaşça öne eğip; şapkasıyla görüşünü güneşten korurken dışarı çıktı seri adımlarla.

İstanbul... Ne zamandır bu kadar güneşli değildi. Genelde en güzel günleri, beyaz bulutların güneşi yarı yarıya örttüğü günlerdi. Özellikle son yıllarda göstermiyordu güneş insanlara yüzünü. Ay da aynı şekilde...

Ve yüzünde fare maskeli bir adam da karşılarına çıkmıyordu.
Cevapla