Sene 1935 AGAH İLE BEN..
Gönderilme zamanı: 18 Kas 2017 06:17
Sene 1935...Meteor taşı henüz dünyaya çarpamıştı..
Belçikada maden ocağında çalışıyordum,ailemi ziyarete İstanbul'a geldim,herşey çok güzel geçti akşam mahalleden arkadaşlarımı görmeye kahveye çıktım,herzaman oturduğumuz 4 kişilik masada çok derin muhabbet ediyorduk,gülüp eğleniyorduk bir ara kapı açıldı bir adam siyah şapka ve güneş gözlükleri ile içeriye girdi,masasına oturdu ve herzamankinden dedi,biz neci bu demeye kalmadan bir sigara yaktı derin derin düşünerek içmeye başladı kahvesini..Elinde bir gazete vardı sürekli bir şeyler okuyordu.
Bizimkiler müsade istedi ve kalktılar ben masamda tek başıma oturmuş bu garip adamla bir birimizi kesiyoruz,kalktı lavaboya gitti.
Lavabodan çıktı ve yanımdan geçerken elinden bir kağıt düşürdü,ona hiç bir şey demeden hemen yerden aldım bir göz attım,"teşkilat-ı mahsusa" diye bir başlık ve başlığın altında Kuşçubaşı Eşref ve Azat beyin gizemli hikayesi yazıyordu..Hemen kalktım yanına gittim ve kağıdı verdim,elini cebine attı ve kağıdın ona ait olmadığını söyledi,ne alaka olduğunu anlayamadan tezgahın arkasına geçti ve iki çay doldurdu,bana bir sigara uzattı kendiside bir tane yaktı,ve bana ismini sordu ben Sezgin dedim senin ismin nedir dedim ? Bana Agah efendi derler dedi,gözlüklerini çıkarıp masaya koydu ve tanışmaya başladık,Eminönü'nde bir evinin ve 3 çocuğunun olduğunu söyledi bende aynı şekilde neler yaptığımı anlattım bana burada kalıp kalmayacağımı sordu,İstanbul'a yerleşirsem bana güzel bir iş verebileceğini söyledi,başlarda çok sempatik görünen bu adamın,saatler geçtikçe nasıl bir kişilik bozukluğuna sahip olduğunu daha net bir şekilde anlamaya başlamıştım,iki kutuplu bir karaktere sahip olduğunu görmemek için kör olmak gerekirdi..Sapıkça düşünceleri ile beni germeye başladı..İstanbul'da bir teşkilat kurmaya çalıştığını ve düzeni bozmaya çalıştığını anlattı,en garip olay ise henüz bir kaç saatir tanışıyor olmamızdı,neden ben diye sormaya başladım kendime ve cebinden bir kesik çifte çıkardı ve "al bunu yakında çok lazım olucak" dedi,beni aldı ve bir eve gittik beraber içeride bir sürü genç bu Agah denen adamın yazdığı kitapları ve yazıları okuyordu,ve ona kör muamelesi yapıyordu çok şaşırmıştım kulağına yaklaşıp,neden böyle davranıyorlar diye sorduğumda bana "her şey oyunun bir parçası" dedi,bu sapık ruhlu adam herkesi kör olduğuna inandırmayı başarmıştı ve insanlar adeta İtaat ediyordu,ben müsade istedim elimi sıktı ve beni yolcu etti..Giderken bir gözüm üstünde gaffara dikkat et dedi ve kapıyı yüzüme kapattı..
Belçikada maden ocağında çalışıyordum,ailemi ziyarete İstanbul'a geldim,herşey çok güzel geçti akşam mahalleden arkadaşlarımı görmeye kahveye çıktım,herzaman oturduğumuz 4 kişilik masada çok derin muhabbet ediyorduk,gülüp eğleniyorduk bir ara kapı açıldı bir adam siyah şapka ve güneş gözlükleri ile içeriye girdi,masasına oturdu ve herzamankinden dedi,biz neci bu demeye kalmadan bir sigara yaktı derin derin düşünerek içmeye başladı kahvesini..Elinde bir gazete vardı sürekli bir şeyler okuyordu.
Bizimkiler müsade istedi ve kalktılar ben masamda tek başıma oturmuş bu garip adamla bir birimizi kesiyoruz,kalktı lavaboya gitti.
Lavabodan çıktı ve yanımdan geçerken elinden bir kağıt düşürdü,ona hiç bir şey demeden hemen yerden aldım bir göz attım,"teşkilat-ı mahsusa" diye bir başlık ve başlığın altında Kuşçubaşı Eşref ve Azat beyin gizemli hikayesi yazıyordu..Hemen kalktım yanına gittim ve kağıdı verdim,elini cebine attı ve kağıdın ona ait olmadığını söyledi,ne alaka olduğunu anlayamadan tezgahın arkasına geçti ve iki çay doldurdu,bana bir sigara uzattı kendiside bir tane yaktı,ve bana ismini sordu ben Sezgin dedim senin ismin nedir dedim ? Bana Agah efendi derler dedi,gözlüklerini çıkarıp masaya koydu ve tanışmaya başladık,Eminönü'nde bir evinin ve 3 çocuğunun olduğunu söyledi bende aynı şekilde neler yaptığımı anlattım bana burada kalıp kalmayacağımı sordu,İstanbul'a yerleşirsem bana güzel bir iş verebileceğini söyledi,başlarda çok sempatik görünen bu adamın,saatler geçtikçe nasıl bir kişilik bozukluğuna sahip olduğunu daha net bir şekilde anlamaya başlamıştım,iki kutuplu bir karaktere sahip olduğunu görmemek için kör olmak gerekirdi..Sapıkça düşünceleri ile beni germeye başladı..İstanbul'da bir teşkilat kurmaya çalıştığını ve düzeni bozmaya çalıştığını anlattı,en garip olay ise henüz bir kaç saatir tanışıyor olmamızdı,neden ben diye sormaya başladım kendime ve cebinden bir kesik çifte çıkardı ve "al bunu yakında çok lazım olucak" dedi,beni aldı ve bir eve gittik beraber içeride bir sürü genç bu Agah denen adamın yazdığı kitapları ve yazıları okuyordu,ve ona kör muamelesi yapıyordu çok şaşırmıştım kulağına yaklaşıp,neden böyle davranıyorlar diye sorduğumda bana "her şey oyunun bir parçası" dedi,bu sapık ruhlu adam herkesi kör olduğuna inandırmayı başarmıştı ve insanlar adeta İtaat ediyordu,ben müsade istedim elimi sıktı ve beni yolcu etti..Giderken bir gözüm üstünde gaffara dikkat et dedi ve kapıyı yüzüme kapattı..