Büyük Hol Gizemi- Bölüm 3
KURTARICI
KURTARICI
…Günümüz
Bulunduğu yer mi karanlıktı, yoksa gözlerimi kapalıydı?Görebildiği sadece siyah bir renkti.Uzaklardan bir ses geliyordu ama tam net değildi.Biri ona bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama bunu anlamak çok güçtü.Bir uğultu idi sanki.Yoğunlaştı.Sesleri anlamaya çalışıyordu.Uzaklardan gelen ses ona sanki “Uzak dur!” diyordu.Evet tamda böyle diyordu.“Uzak dur!”Ama kimdi bu?Ve daha önemlisi neredeydi şuanda?
Üzerinde inanılmaz bir halsizlik vardı.Midesinde bir bulantı hissetti.Sanki kusarsa tüm dertlerinden kurtulacakmış gibiydi.Ve sonunda dayanamadı.Kusmanın etkisi ile uyanmıştı.Yatağı gerçekten çok iğrenç görünüyordu.Terden sırılsıklam olmuştu.Gözleri çevresini bulanık görüyordu.Elleriyle gözlerini ovuşturdu birkaç saniye sonra normal görmeye başladı.Neredeydi?
…Geçmiş
Zihni karmakarışıktı.Sanki beyninin içinde bir şey onu kemiriyordu.Kafasının içinde ara sıra fotoğraflar beliriyordu.Bulanık gözleri de ona karşıydı.Doğru dürüst düşünemiyordu.Ancak içinde müthiş bir enerji hissediyordu.İçi kıpır kıpırdı.Enerjiyi tüketmeliydi.Koşmaya başladı.Görebildiği tek şey karanlık ve dar bir koridordu.
…Günümüz
Kapı açıldı.
“Gerçekten berbat görünüyorsun evlat.”
“Sende kimsin?”
“ Kurtarıcın.” (Ufak bir tebessüm.)
Kurtarıcısı ona lavaboyu gösterdi.Biraz sonra kahvaltı masasında bir araya geldiler.
“Kim olduğunu söyleyecek misin?”
“Sana söyleyebileceğim tek şey, yaptığın bu aptalca hareketleri tekrar etmemen.İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı.”
“Sen beni mi takip ediyordun?Kimin adamısın?
“Bak evlat.Bana bir daha oraya gitmeyeceğini söyle.Orası senin gibiler için oldukça tehlikeli.Ayrıca biran önce kahvaltını bitir, seni geri götürmem gerek.”
“Nereye götüreceksin?”
“Ait olduğun yere, evine.”
Kahvaltı bitene kadar pek konuşmadılar.Bu gizemli adam pek konuşkan birine benzemiyordu.
Kahvaltıları bittikten sonra yola koyuldular.Birkaç saatlik yolculuğun ardından güvenli bir şekilde Eminönüne Agah Bey’ in ofisine ulaştılar.
“Demek sende Agah Amcanın adamısın.”
“Kimsenin adamı değilim, sadece doğru olanı yapıyorum o kadar.Senin içinde bugün doğru olan bu.”
Agah Bey: Hoş geldin.Seni yorduğum için kusura bakma, benimde son anda haberim oldu bu hergeleden.
“Hoş bulduk, önemli değil.Bilirsin, sadece doğru olanları yaparım.”
Agah Bey: Oturmaz mısın?Bir çay içelim beraber.
“Teşekkür ederim ama gitmem gerek.”
Agah Bey:Peki sen bilirsin.Görüşmek üzere.
Odanın kapısı kapandı ve Agah Bey parladı.
“Ben sana ne dedim?Uzak duracaksın demedim mi?Evladım seni baban bana emanet etti, ne olursa olsun seni koruyacağıma söz verdim.Sen onun bana yadigârısın.”
Mustafa’ nın tahmin ettiği konuşmalardı bunlar.Cevap vermedi, sessiz kaldı.
Belki de binlerce nasihatten sonra odadan çıkabildi.Sanki denizin altında nefesini tutuyormuş gibi hissetti.Dışarıya çıktığında artık nefes alabiliyordu.Canı çok sıkkındı.Gururu, cesareti, azmi, hepsi kırılmıştı.Ne yapacaktı şimdi?Agah Bey onun tekrar böyle işlere kalkışmasına bir daha asla müsaade etmezdi.Bir banka oturdu.Denizi seyre daldı.Deniz havası ve martıların sesi iyi geliyordu.Ortamı tek bozan istilacı farelerin cıyaklama sesleri idi.Bu aralar yine sayıları epey artmıştı.Tam dalıp gitmişken bir ses duydu.”Pşşt!”
Sesin geldiği yöne döndü.Kapşonlu birini gördü.Yüzünü göremiyordu.
“Biraz maceraya ne dersin?”
“Sen de kimsin?”
“Yapma dostum.Son yaptıklarını duydum.Oraya gitmek cesaret ister.Sende bu cesaret var.Babana gerçekte ne olduğunu bilmek istemiyor musun?”
“Evet istiyorum!”
“O zaman akşam 8 de burada buluşalım.Ama yanında şu arkandaki şişkoyu getirme.”
“Şişko mu?O kim?”
“Ahh, öğrenmen gereken çok şey var.Takip ediliyorsun dostum.Dediğim gibi şişkoyu atlat ve gel.Sekizde, burada.”
Onaylama anlamında başını yukarı ve aşağı salladı.Şişkoyu merak etmişti.Arkasını yavaşça döndü.Evet gerçektende şişman bir adam diğer banka oturuyordu ve elinde bir gazete vardı.Haklı olabilir miydi?İzleniyor muydu gerçekten?
Doğruca evinin yolunu tuttu.Kurt gibi acıkmıştı.Dolabın kapağını açtı, gelirken Bakkal Niyazi’ den aldığı ekmeğin arasına güzelce dilimlediği peynirden koydu.Domates ve salatalık ile yemeğini zenginleştirdi.Çay ile birlikte ekmek arası peynirini bitirdi.Saate baktı.7.30 du.”Şişkoyu atlatmanın vakti.” Diye düşündü.
Hava sıcaktı ama saklanmak için kılık değiştirmeliydi.Paltosunu giydi.Yüzünü kapatacak büyüklüktede bir şapka taktı.Evin mutfağının kapısından çıkmayı da ihmal etmedi.Daha sonra evin etrafından dolaşarak sokağa çıktı.Şişkoyu görmüştü.Evinin çaprazındaki bankta oturuyordu.Elinde gazete vardı yine.Yanından geçmek zorundaydı.”Umarım tanımaz” diye düşündü.Heyecan içinde ve yavaş adımlarla yürümeye başladı.Şişkoyla göz göze gelmemek için bakışlarını diğer tarafa çevirdi ve yavaş adımlarla adamın yanından geçti.Sokağın sonundan sola döndüğünde ise içindeki sevince diyecek yoktu.”Başardım!” dedi.Şimdi buluşma yerine gitme zamanıydı.
Saat tam 8 de buluşma yerindeydi.Etrafta kimse görünmüyordu.Birkaç dakika bekledikten sonra “Kandırıldım sanırım.Birisi benimle alay ediyor.” Diye düşündü.Ama duyduğu ses ile bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu anladı.
Fısıltı şeklinde, “Mustafaa!” diye bir ses duydu.Sesin geldiği yöne doğru döndü.Kapşunlu oradaydı.”Beni takip et.Güvenli bir yere gideceğiz.”
Birkaç dakikalık yolculuğun ardından bir evin bahçesine girdiler.Bahçenin ortasından evin kapısına kadar uzanan merdivenin basamaklarını birer birer çıkmaya başladılar.Son basamak ile kapıya ulaştılar.Kapşonlu kapı tokmağını 2 kere sessizce tıklattı.
Kapı açıldığında Mustafa hayretler içinde kaldı.Tanıdık bir sima kapıyı açmıştı.Bu oydu.
”KURTARICI”
“Hoş geldin delikanlı, içeri gel.”
Mert Çağlar KILIÇ Okuduğunuz için teşekkür ederim...