Bazı notlar:
- Görev metinleri, yasak olduğu için paylaşılmayacak olup sadece tarafımdan özetlenecektir.
- Kaynak olarak görev metinlerini almama rağmen konuyu sıkıcı kılmamak adına hikayeci anlatım tarzıyla sizlere aktaracağım.
- Görevlerin hepsini okuyarak ilerleyenler için konu sıkıcı gelebilir.
- Selami Kelaynak ile alakalı hiçbir şey hikayeye dahil edilmedi. Çünkü ileride başka bir konu açıp onun da akıbetini diğer oyuncularla aydınlatmak isterim. Belki gelecek güncellemede hep beraber öğreniriz.
Bildiğiniz üzere İstanbul Kıyamet Vakti, oynanış açısından çoğu kişi tarafından beğenilmese de hikaye olarak bana göre eşi benzeri olmayan bir oyun. Dolayısıyla hepinizin beklediği şu "sır çözme" konularından birisinde değilsiniz. Fakat bu konudan sonra elimden geldiğince görev metinleri üzerinden araştırmalarla o tip konular da açmayı düşünüyorum. Şimdiden hepinize iyi okumalar!
Bölüm 1
Yüzüne hafifçe ezen rüzgar, çok da uzaklardan gelmediği anlaşılan deniz ve dalga sesleri, baktığında anlamsızca içini huzurla dolduran bir mekan... Kim bilir? Belki de anlamsız değildir. Eminönü (Yeni) Camii'ndesin! Elinde bastonuyla gördüğün saçları ağarmış yaşlı bir adam, etraftaki diğer insanları ve içini kaplayan huzuru sana unutturuyor. Evet, sen bir kıyamet neferi olmak için buradaydın ve Agah Efendi ile görüşecektin.
...
Gün boyu koşuşturup durdun. İlk günden Teşkilat'ta seni böylesine ağır görevlerle karşıladıklarına göre anlaşılan daha çok ter dökmeye hazır olmalıydın. Olsun! Her şeye rağmen Halime teyzeyi, Balıkçı İdris'i ve kıyametin geriye bıraktıklarını çok sevmiştin.
Bölüm 2
...
...
Yine uzaklara mı daldın? Rüzgar doğrudan esiyor, sen ise biraz üşüyordun. İskelede gördüğün kadın elindeki kılıçla bir oraya bir buraya yürüyüp sanki bir şeyler düşünüyordu. Doğru ya, düşünmeden durabilir miydi kimse?
Bir ayyaşın sesini andıran mırıldanmalar, kafandaki her şeyi dağıttı. Sırtını kasalara yaslamış, üstünde eski püskü paltosu olan birisiyle tanıştın. Şarapçı diyorlardı ona. Bir müddet şarap üzerine sohbet ettiniz. Ardından günün ortalarında hakkında farklı düşüneceğiniz şarapçının dudağından şu kelimeler döküldü:
"Kalecik karası şaraplarını çok severim. Elimde çok az kaldı, antrepoda bulunuyordur ama kim uğraşacak şimdi?"
Uzunca süre uğraştın durdun ve antrepodan bir şişe elde ettin. Şarapçıya gittiğinde ise;
"Ne? Bunun için antrepoya mı gittin? Ee bende daha çok vardı yahu! Bak arkamdaki kasalar dolu!"
Şarapçının bu vurdumduymaz hareketi seni hiç kızdırmadı. Ama ne olduğunu anlamadığın bir tedirginlik vardı içinde. Sanki şarapçı, göründüğünden farklı ve bambaşka biriydi.
Bölüm 3
Çapkın bankacının çiçek yollayıp da yüz alamadığı hanımefendiyi gördün. Gerçi elindeki çifteyle ve kaba davranışlarıyla hanımefendi denemezdi ya... Göz kırptı ve yanına çağırdı. Para karşılığında fare adam temizliği teklifinde bulundu. Dediklerini bir bir yaptın. Neden mi? Mecburiyetten.
Komutan, hep soğukkanlı biri olmuştu. Gün boyunca soğukkanlılıkla fare adamları öldürmen için sana görevler yağdırdı durdu.
Agah Efendi, antrepodaki cinleri öldürmek için seni ve bazı kişileri görevlendirdi. Cinlerin üzerinden düşen kazmaları gören Agah Efendi şaşırmışa benziyordu.
Acaba cinler kazmalarla neler yapıyordu? Doğru ya.. Kazmayla ne yapılabilir ki? En fazla bir yerleri kazarsın, tüneller açarsın. Tüneller mi? Evet sevgili okur, ben bu hikayedeki dış sesim. Tanzimat dönemindeki başarısız romanlar gibi konuyu bölüp okuyucuya açıklamalarda bulunma gereği duydum. Neden mi?
Cinler, o kazmalarla yer altı bölgesindeki cinlerin bulunduğu bölgelere tünel kazıyor. Veya yer altı bölgesinden Eminönü'ye. Bundan emin değiliz fakat daha yeraltı bölgesi gelmeden (çok çok önce) oyunda böyle bir bölgenin geleceğinin mesajı verilmiş. Şimdilik ben gidiyorum, sen de sen olmaya devam edebilirsin.
Bölüm 4
Düzensizce yerleştirilmiş masalar, samimi bir ortam ve ocaktaki Türk Kahvesinin kokusu... Hamit Pehlivanın kahvesindesin. Ufak bir holün ilerisinde başka bir yer görüyorsun. Ağır adımlarla ilerleyince gördüğün şey, dizlerinin bağını çözüyor. Kalbin hızla atmaya başlıyor. Terliyorsun bir de utanmadan yahu. Daha önce hiç mi bir bayan görmedin? Sen de haklısın tabi.. Kıyametin geriye bıraktığı gerçek anlamdaki güzellik: Suzan!
Ve oradan bir ses anlamlı anlamlı: "Öhöm, öhöm!"
Kim yahu bu şapkalı adam? Arzuhalci ile tanışıyorsun. Arzuhalci, kıyametten bir müddet sonra Eminönü bölgesine Beyoğlu'ndan tek başına gelmiştir. Tabi ki bildiğimiz kadarıyla tek başına. Yoksa? Eyy Arzuhalci! Sen kimsin ya? Dur sakin ol! Kim olduğunu daha biz de bilmiyoruz. Ama ileride başına öyle belalar açacak ki. Korkma korkma spoiler değil. Suzan'ın yanında durmasından bile Arzuhalci'nin ne kadar dalavereci biri olduğunu anlamalısın.
Arzuhalci, sana bir mezarlıktan bahsediyor. Mezarlıkla ilgili bilgi topluyorsun ve çetecilerden daha önce de birilerinin çetecileri sorguladığını öğreniyorsun. Arzuhalcinin anlattıklarıyla ilgilenen başka birileri daha var sanırım. Daha varlıklı ve sizden bir adım daha önde. Arzuhalcinin isteğiyle mezarlıktaki ölüyü inceliyorsun. Ölü'nün kalkanında Custos yazıyor. Latince bekçi anlamına gelen bu kelime, ölülerin birer bekçi olduğuna işaret. Neyin bekçisi? Neyi koruyorlar?
Sizin dışınızda araştırmalar yapan gizemli kişiyi araştırıyorsun ve elebaşından bir şey öğreniyorsun. Bu kişi, mezarlıkta bir taşa dokunarak kaybolmuş. Arzuhalciye anlatıyorsun.
Arzuhalci: Demek taşa dokunup kayboldu öyle mi? Sanırım araştırmalarımız meyvelerini veriyor dostum. Şu kitaba bir bak. (Arzuhalci Sahaf Necmi'den aldığı kitabı size gösteriyor.) Kitapta bulunan ruh taşını işaret ediyor. Arzuhalci, araştırmalarında gördüğü saklı kentin bu ruh taşının ardında olduğunu düşünüyor ve sana bir teklifte bulunuyor. Eğer kabul edersen belirli sözcükleri ezberleyip bu taşın yanında söylediğin takdirde bir yere ışınlanacaksın. Kabul ediyorsun... Başına ne geliyorsa hak ediyorsun da biliyorsun değil mi?
Farklı sınıflardan ölülerle dolu bu yerin iyice fotoğraflarını çekiyor ve ikinci ruh taşını bularak kendini tekrar mezarlıkta buluyorsun. Koşar adım Arzuhalci'nin yanındasın. Arzuhalci sana buranın eski bir roma labirenti olduğunu anlatıyor. Muhafızların bir dizi yemin cümlesi var: Yaşamda ve hatta ölümden sonra, Phllotheos'a bağlı kalacağım, bozmaya gelen için tılsımı, yıkmaya gelen için kenti,her nerede olursam olayım, geri döneceğim!
Arzuhalci'nin isteğiyle tekrar gidip bir kitabe buluyorsun. Bu sefer elindeki kağıda gördüklerini not ediyorsun. Arzuhalci bunların tercümesin başlıyor.
Kitabede yazanlar:
Bizler daimi tanıklarıyız, hep var olacak kentimizin. Şimdi ve kıyamette!
Akrep'in büyüsü, akrepten koruyan tamamlayacak olan diğerlerini. Bekçisi kentin Philotheos. Onun ve hepsinin muhafızı!
Ve eskiler örmüş tılsımı. Bizler unuttuk sırları. Gücümüz yetmez yapmaya yeniden ve yeniden!
Zaman akmaya devam edecek. Yanımızdan ve sessizce. Yaşamın diğer kıyısında kent kalacak baki ve bizler!
Arzuhalci, seni philotheos'un salonu olarak şüphelendiği ve kafasında doğruladığı yere gönderiyor. Salona girer girmez "Felesl Caedetel" sesi kulağınızda patlıyor. Anlamı Latince "Hırsızı öldürün!" demek. Philotheos'u arkadaşlarınla beraber öldürüyor ve akrep tılsımının resmini çekip çınaraltına geri dönüyorsun.
Açıklama yapmak istiyorum, biraz uzun bir bölüm oldu. Görev metinlerinden anladığımız kadarıyla ve arzuhalcinin dalga geçercesine bahsettiği şey şu: Philotheos ve kankaları bir akrep tılsımını koruyor. Bu tılsım ise şehri bunca zamandır kıyametten koruyor. Muhtemelen kıyametten ayakta kalmamızın sebebi bu. Ayrıca akrebin bir gözü eksik. Bizim dışımızdaki diğer kişi yani gizemli kişi, ölünün madalyonunu boynuna taktığı için diğer bekçiler onu görmezden gelmiş. Sanıyorum ki akrebin gözünü de bu herif çaldı. Okumaya devam!
Bölüm 5
Eminönü bu aralar pek bir tenha. Duyduğuna göre meteor bölgesi (krater bölgesi) neferlerin giriş çıkışına açılmış. Eh be oğlum! Sen de mısır çarşısında girsen bir işe de sabah 8 akşam 5 mutlu mesut yaşasan ne olur yani? Niye milletin dediklerini yapıyorsun? Yoksa paşa keyfin öyle mi istiyor? Sen bilirsin... Daha doğrusu, paşa keyfin bilir.
...
Krater bölgesinde istihbarat subayıyla tanışıyorsun. Arkasında Atatürk portresi bütün asaletiyle duruyor. Meteor bölgesinin çeşitli yerlerini sana öğretmek amacıyla görevler veriyor. Yap yap onları da yap çekinme. Yeni Bab-ı Ali diye bir yerdesin. Burası çok farklı. Eminönü'de bulunan Jandarmalar yerine farklı görünen bekçiler var. Zararsız gibi duruyorlar. O da ne? Rozi'yi görüyorsun. Yanına gidip selam vermek istediğinde boğazına bıçakla yapışıp "Sakın aklından geçen ismi söyleme!" diyor. Meğer bizim mısır çarşısındaki Rozi, burada Elif adını kullanıyormuş. Eh ajanlık kolay değil.. Mebrure hanım da gözünden kaçmıyor. Bab-ı Ali komutanının verdiği bütün ayak işlerini yerine getiriyorsun.
...
İstihbarat Subayı seni yanına çağırıyor. Birkaç gün önce bir ajanlarını ruh taşı görevine yolladıklarını fakat haber alamadıklarını söylüyor. Araştırmaya gidince ruh taşıyla temasa geçiyor ve bir yere ışınlanıyorsun. Hemen subaya ve Agah Efendi'ye haber veriyorsun. Şehir meclisi bu konuyu toplanıp görüşmek için harekete geçiyor. Tekrar subay seni oraya gönderiyor. Anlamsızca bir yerlere ilerliyorsun. Bir fare adam köyü ile karşılaşıyorsun.
Yoksa burası bir...
Ada mı?
Besbelli hayırsız adadasın. Nam-ı diğer Sivri Ada! Yüzlerce köpeğin ölüme terk edildiği yer. Gördüğün tazılar da çok anlamlı sanki!
Bölüm 6
Recep dayıyla uzun süre sessiz sessiz bakıştın. Birden bire sana, başını kaçırdığın bir şeyleri anlatmaya devam ettiğini fark ettin.
...
Büyük postane binasındaki felaket sırasında çetecilerden bir kadın, Agah Bey'in yüzüğünü parmağından çıkardı. Orada bulunanlarla beraber engel olmaya çalıştık fakat yetişemedik. Agah Bey ise gözlerinin göremediğini söyledi.
...
Bu hikayenin üzerine çeteci mağarasına gitme kararı alıyorsun. Masanın üzerinde gördüğün ufak torbada Agah Efendi'nin yüzüğünü buluyor ve gün içerisinde kendisine teslim ediyorsun. Keyfi yerine gelmiş ve yüzüne nur inmişcesine gülen Agah Bey, bir gün yüzüğün ona döneceğini bildiğini söylüyor. Sana bir yüzük hediye etmeyi de ihmal etmiyor tabi.
Olayların üzerine çetecilerinin ana toplanma yerinin bu mağara olduğu öğreniliyor. Öncesinde çeteciler, sonrasında sultanlar birbir ellerinde can veriyor. İstihbarat Subayı, Recep dayının anlattığı Büyük Postane yıkımını sana tekrardan özetliyor. Sultanların lideri Cevriye'yi öldürmek üzere kendini yolda buluyorsun. Günün sonunda ise zincir çetesinin lideri şişman dev anayı öldürmenin verdiği gururla gecenin sessizliğine gömülüyorsun. Kim bilir? Belki gurur değil de kibirdir.
Bölüm 7
İstihbarat subayı, sana bu olayın yetkilerini aştığını ve telefonla görüşmen gerektiğini söylüyor. Telefondaki ses, namını duyduğunu ve seninle tanışmak istediğini söylüyor. Kuklacının bir fare adam ordusundan bahsediyor yine kendini sivri adada buluyorsun.
...
Adada ilerlerken yalnız başına duran bir fare adam görüyorsun. Yalnız adam, diğer fare adamların seni görünce hoş karşılamayacağını söylüyor. Kuklacı ile ilişkilerini sorduğundaysa yıllar önce kuklacının fare adamları yarattığı için fare adamların ona bağlı olduğunu öğreniyorsun. Araştırmak için fare adam köyüne bir baskın düzenliyor ve kuklacının notlarını buluyorsun.
Bir harita var ve üzerinde X ile bir bölge işaretli. Haritadaki X bölgesine gidiyorsun ve orada diğer taş kanatlardan farklı olarak, bronz renkli bir taş kanat görüyorsun. Üzerinde ise farklı dilde bir şeyler yazıyor. Fotoğraflayıp Arzuhalci ile görüşüyorsun. Arzuhalci, metinde yazanın "Celp edeni öldür." olduğunu sana aktarıyor. Celp büyüsü, kuklacının farklı varlıklar oluşturmak için oluşturduğu bir büyüdür. Taş kanatların efendisi de kuklacı olduğuna göre, bu oldukça mantıksız. Sana imalı imalı bakan Arzuhalci, İstihbarat Subayı ile görüşmeni söylüyor. İstihbarat Subayı ile karşılaşır karşılaşmaz sana çevireceğin numarayı söylüyor ve kendini telefonda buluyorsun.
...
Telefondaki ses aşırı heyecanlı geliyor. Bulduklarından hoşnut bir tavırla sana bir hediye bıraktığını söylüyor.
NOT
Hikayenin bu kısmından sonra yeraltı güncellemesi oyuna geliyor.
Bölüm 8
Mebrure Hanım'ın isteği üzerine yeraltındaki dostlarla(!) tanışmaya gidiyorsun. Etrafı incelediğinde Bab-ı Ali bölgesini anımsatsa da, gördüğün takım elbise içerisindeki domuz kafalı adam bütün dikkatini dağıtıyor. Şaşkınlığının farkına varan Domuz, sana kendisini tanıtıyor. Domuz'un her yerinden adeta düzenbazlık saçılıyor gibi... Seni tanışmak üzere Topal adlı bir fare adama gönderiyor.
...
Pis pis sırıtan topal, sana yer altındaki ayak işlerini yaptırıyor ve yeraltı mağarasında bulunan cinlere baskınlar düzenliyorsun. Topal bir zaman sana şunu söylüyor: Daha önce çok baskın yaptım ben. Bu takma bacak, çok başarılı bir baskın için ödediğim kûçûk bir bedel. Gençliğimde tabii.
Burada araya girmek istiyorum, burada bacağını uçuran kişi Gaffar Bey. Çünkü oyunun tarihçesindeki Topuz isimli düzenbaz fare adam, ta kendisi oluyor! Diğer konumu ve tarihçeyi okumanızı öneririm.
Bu arada, Agah Bey bizzat Yeraltından görev aldığınızı öğrenince Teşkilat ile yollarınızı ayırıyor.
Bölüm 9
Aslında burayı pek anlatmaya gerek yok. Çünkü daha önceden forum kullanıcısı HollyShit isimli arkadaşımız, burası ve başka yerler hakkında harika araştırmalarını konu olarak açmıştı. Dilerseniz arama bölümünden arayıp okuyabilirsiniz.
Burası yeraltında bulunan meran şehri, ismi ise Stanss! Garip olaylar dönmüş burada, tam aşk-ı memnu yani.
Bölüm 10
Yasemin, arkadaşı ışık için endişelendiğini anlatıyor. Gizit Klanı, Kızgın Kum'un ölümünden ışığı sorumlu tuttuğunu öğreniyorsun ve aklına aylar önce Kızgın Kum'u öldürdüğün o dakikalar geliyor. Bilgi toplamak için Robinson'a (Yalnız Adam) gidiyorsun. Yalnız Adam, Gizit klanının çok tehlikeli olduğunu fakat rüşvet karşılığında sana bilgi vereceğini söylüyor.
...
Gizit Klanı, bu iş için 10 adet tetikçi ayarlamış. Işık Hanım'ın yanına gittiğinde ise asabi tavırlarla karşılaşıyorsun. Öğrendiklerini anlattığında ise 10 dakika sonra gerçekleşeceğini düşündüğü sonunu kabullenmişcesine buradan gitmeni söylüyor. Olanları hemen Yasemin'e anlatıyorsun ve fare adamların hakkından geliyorsun. Bunu öğrenen ışık sana fazlasıyla kızıyor. Sakinleştiğinde ise sana Hamit Pehlivan'dan bir çay ısmarlıyor.
...
Yolda yürürken bir kadının sana seslendiğini duyuyor ve yanına gidiyorsun. Kadın, bir grup fare adamın kocasını kaçırdığını sana anlatıyor. Diğer detayları dinlemeden kafanda planları kuruyor ve hemen kırmızı madalyonlu adamı (kocasını) aramaya gidiyorsun. Hol bölgesinde girdiğin mekanda karşında kırmızı madalyonlu bir adam duruyor. Diğer fare adamlara pis pis sırıtıyor. O an bunun bir tuzak olduğunu anlıyorsun ve gizitlerin senden intikam almak üzere olduğunun farkına varıyorsun. Dakikalar içerisinde hepsinin canına okuyorsun!
Yeşil saçlı kadına geri döndüğünde ise, korktuğunu fark ettin. Eline madalyonu sıkıştırdın ve "Başın sağolsun!" dedin. Ve kulağına şunu fısıldadın: "Şimdi bunlar, gerçek mi?".
Bölüm 11
Bu kısmı oldukça hızlı özetlemeye çalışacağım. Kaçak elektrik sorgulama göreviyle beraber elektrik kaçağını araştırıyorsun. İnsanlar, ışığın başının altından çıktığını düşünüyor. Agop ile araştırdıklarının sonucunda bu işin Kenan'ın başının altından çıktığını öğreniyorsun. Kenan, Zahir'i rehin almış.
Sığınaklar bölgesine girdiğinde Kenan'ın fedaileri ile karşılaşıyoruz. Pislik içerisinde yaşayan küçük çocuklar, kıyametten sonra delirenler içeride kol geziyor... Kenan'ın odasına gittiğinde ise Zahir'in de bu işin içinde olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalıyorsun. İşlerini bitirdiğinde Zahir'in masasında şu mektubu buluyorsun(görev metinlerini paylaşmak yasak, o yüzden özgünleştiriyorum):
Agop, bu olayın aranızda kalmasını istiyor. Işığa haber veriyorsun ve Işık parayla gazeteye satacağını söylüyor. Gazeteden haberi okuyan Sahaf Necmi, çılgına dönüyor.Merhaba, bir şeylerin farkında olmayan Eminönü halkı...
Eğer bu mektubu okuyorsanız, bu öldüğümün habercisidir.
Ve gazete manşetlerinde şu yazacak: Hain Zahir!
Gerçekten Zahir bir hain mi?
Bir tarafta Sıcacık yuvasında yaşayıp günümüz teknolojisinin nimetlerinden yararlanan bizler, diğer tarafta oradan oraya yuvasını taşımak zorunda kalmış zavallılar. Hele ki deliler, onların da sayısı oldukça fazla. Biz, bu zavallıları hep geri plana attık. Kendileriyle ilgilenmedik. Kıyametten sonra topladığımız bu şehire karşı onları zarar olarak gördük.
Hayır! Zahir Demirseven bu kirli oyunların eli olmayacak artık. İlk topluluk olan Beyazköşk zamanlarından beri sürgünler, insanlara olağan olarak lanse edildi. Devamında gelen Yükseliş Cemiyeti ve Teşkilat toplulukları da aynı pisliğe devam ettiler! Eminönü'ne hiç alınmamış zavallılar var. Kadere bak, bu zavallılardan birisi de Kenan. Onunla tanıştım. Akıl sağlığı iyi değildi ama yapmaya çalıştığı şey mutlak doğruydu: Eminönü dışına medeniyet götürmek!
Ben sadece tüm bunlara yardımcı oldum. Bu kelimeleri okuyorsanız, benim sonumla birlikte Teşkilat tarafından Sığınakların da sonu gelmiş demektir. Sorun değil. Biraz olsun dikkatinizi çektiysek elbette buna değmiştir.
Evet, bunu okuyan sizler! Eğer bunu okuduktan sonra yüreğiniz sızlamıyorsa ve öylece oturup duruyorsanız, siz de birer suçlusunuz.
Tarih sizi lanetleyecektir.
Zahir Demirseven
Bölüm 12
Uzun süredir telefondan emir aldığın kişi, bir havalandırma deliğine girip orayı araştırmanı söylüyor. Khaos adlı bir odadan ve içindekilerden söz edip dikkatli olmanı söylüyor. Dediklerini birer birer yapıyorsun ve Khaos isimli odada birçok kişinin hedef gösterildiğini görüyorsun. Bir santral kapısı dikkatini çekiyor. Telefonun arkasındaki, bunun devamında Gaffar Bey'e ulaşacağımızı düşündüğünü söylüyor. Gaffar Bey'in geçmişte kötü biri olduğunu ve durdurulması gerektiğini düşünüyor. Emir üzerine herkesi bir bir elden geçiriyorsun!
...
Bunlar üzerine Arzuhalci'ye danışıyorsun. Arzuhalci, senin yerinde olsam saklanırdım diyor. Silahını elinle kavrıyorsun ve Arzuhalci'yi arkanda bırakarak Meteor Bölgesi'ne gidiyorsun...
...
İstek üzerine tümünü birbir elden geçiriyorsun. Stuart Efendi'yi öldürdükten sonra yandaki laboratuvar kısmını inceliyorsun ve garip şeylere şahitlik ediyorsun. Duvardaki fare adam anatomisiyle alakalı resimler, da vinci'nin vitrivius adamının fare adamlı bir kopyası...
...
Nihayet Semiha ve Gaffar ile karşılaştın. Gaffar Bey'in yüz ifadesi anlam verilecek gibi değildi. Gaffar Bey öldüğünde şuna benzer şeyler söyledi:
"Evet, beni son yolculuğuma uğurladın evladım. Ve kendini de. Şimdi öyle bir yere gideceksin ki, ölmekten beter olacaksın! Onlar.... Yine başaramadılar!"
...
Karabasanlar üstüne doğru geliyor. Her birinin üstünde zamanında dost, yoldaş bildiklerinin isimleri var. Bir an önce olanların son bulmasını istiyorsun... Bir an önce!
...
Her şey kafanda tam olarak şekillenmiş bir şekilde yapayalnızsın. Aptallığına sinirlenemeyecek kadar yorgunsun! Gaffar Bey ile Meranların, Eskilerin ittifakı... Aslında hainlerin sana onu öldürtenler olduğunu... Karşındaki ruh taşına bakıyorsun. Olacakları tahmin etmene rağmen bir yere ışınlanıyorsun. İşte hain karşında, ve o sesi tanıdın! Telefondaki ses! Komutan! Kendisinin ve yanındaki iki hainin hakkında geliyorsun. Masadaki gazete küpürüne gözün takılıyor. "BARIŞA ATILAN BOMBA" Resimde ise düz saçlı sarışın bir bayan (Perihan Hanım) var.
...
Çınaraltı'da Arzuhalci'nin yanındasın. Huzursuzsun işte! Olan biten her şey, bütün çıplaklığıyla sensin! İçini kaplayan huzursuzluğun ta kendisi.
...
Yasemin'in yanına gidiyorsun. Olanları gözlerinden okuyor. Anlayışlı bir tavırla kederine ortak oluyor. Sırt sırta veriyorsun ve seyrediyorsun eşsiz manzarayı. Müzik gibi geliyor arkadaki ayyaş herifin mırıltıları....
SON SÖZ
Buraya kadar veya bir kısmını... Okuduğun için çok teşekkür ederim. Kimi bölümleri için çok uğraştığım, kimi bölümlerini kısa sürede özensizce yazdığım bu yazı; oyunun görev metinlerini okuyamamış oyuncuların isteklerini bir nebze olsun elde etmesi içindir.
Yazdığım bu koca yazıda, onlarca eksik sayabilirsiniz. Bunun farkındayım. Bu eksikliklerin bazıları görev metinlerinin karışıklığından (bendeki halleri sıralı değil) bazıları ise bu muazzam hikayeye tam anlamıyla hakim olmanın zor olduğundan kaynaklanıyor. Yine de yazdığım yazının birçok kişiye faydalı olacağına inanıyorum.
Görüşmek üzere!