ERG (Kitap)

İKV için yazdığınız hikayeler, şiirler veya kurgusal eserleriniz
Kullanıcı avatarı
MaHKuMII
Sivri Ada Kaşifi
Sivri Ada Kaşifi
Mesajlar: 2233
Kayıt: 30 Eki 2011 20:16
Sunucu: Tılsım
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: A. H. H
Konum: TÜRKİYE - iSTaNBuL
İletişim:

Re: ERG (Kitap)

Mesaj gönderen MaHKuMII »

Helal olsun yazar olacak adam
Plafect00
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 876
Kayıt: 11 Mar 2017 15:14
Sunucu: Eminönü
Lonca: Gizit

Re: ERG (Kitap)

Mesaj gönderen Plafect00 »

BÖLÜM 4.1 [TEKNE]

Aradan geçen 7 ayda Gizit birlikleri Eminönü’nün tamamını ve Meteor’un Çemberlitaş Labaratuvarları’na kadar olan kısmıyla Bab-ı Ali bölgesini tamamen zapt ettiler. Bölgeyi ele geçirdikten sonra Yeraltı şehrine hızlı bir giriş yapan Gizit Klanı, Meran Meclisi’ne ulaştığında savaşı kazanmış olacaktı.

Başta sadece evsizlere hitap ettiği kabul edilen Gizit Klanı fikirleri, daha sonra geniş bir alana yayılıp pek çok kişi tarafından kabul gördü. Başta 8 milyon nüfuslu İstanbul Devleti’nin 700 binini yanına almayı başaran Gizit Klanı’nın %95’i yoksul ve evsizlerden oluşuyordu. Sadece 7 ayda Gizit taraftarlarının sayısı 3 milyona çıktı. Hal böyle olunca gücüne güç katan klanın Yeni Kale konutlarına bir yenisi daha eklendi. Bu yeni şehir diğer konutlar arasında en büyüğüydü ve sadece üretim için kullanıyordu. Burada devasa silah fabrikalarının yanı sıra, zırh ve araba fabrikaları da vardı.

Artık Gizit ordusu eline silah tutuşturulmuş acemilerden değil, son nesil teknolojilerle donatılmış, eğitimli delikanlılardan oluşuyordu. Neredeyse kıyamet dönemindeki neferler kadar güçlülerdi. Önlerinde hiçbir güç duramıyordu. Her çatışma başarıyla sonuçlanıyordu. Gizitlerin rakibin aklına hayaline gelmeyen stratejileriyle dahiyane teknolojileri birleşince ortaya kabus gibi bir ordu çıkmıştı, tabi Teşkilat için...

****************

- Saat bir buçukta labaratuvara uğramalıyım, raporları kontrol edeceğim.
- O halde yemeği iptal ediyorum.
- İptal et! Bir daha da bana danışmadan böyle kararlar alma.
- (Kapı çalındı.) Gel.
- (Görevli içeri girdi.) Efendim bir tekne iskeleye girdi!
- (Fazıl ayağa kalktı.) Ne demek iskeleye girdi ? (Paltosunu aldı, yürümeye başladı.) Biz limana boşuna mı nöbetçi diktik ?
- (Korcan, Fazıl ve görevli yürümeye başladılar.) Efendim havaya ateş açılmış ancak durmamış.
- Tekne teşkilata mı ait ?
- Sanmıyoruz efendim, teşkilatın teknelerine benzemiyor. Tarafsız olduğunu düşünüyoruz.

Kapının önünde bir araba hazır bekliyordu. Görevli Fazıl’ın kapısını açtı, Fazıl, Korcan’la birlikte arabaya bindi.

İskele (Yasemin’in bulunduğu iskele), eskidiği gerekçesiyle 2067 senesinde yıkılmış, yerine daha büyüğü ve sağlamı inşa edilmişti. On dakika kadar sonra iskeleye ulaştılar. İlk önce Korcan indi. Nöbetçilerden biri Fazıl’ın kapısını açtı.
Fazıl: Nasıl oldu ?
Nöbetçi: İskeleye gelirken işaret yaptık, durmadı. Havaya ateş açtık, yine de durmadı.
Korcan: Tekneye ateş açıldı mı ?
Nöbetçi: Hayır efendim.
Korcan: İçeri giren oldu mu ?
Nöbetçi: Hayır.

Korcan’ın yanında ne zırhı vardı ne de baltası (Zaten son 3 aydır zırhına ihtiyacı olmamıştı. Rakipten o kadar üstündülerdi ki Korcan’a sahada ihtiyaç duyulmuyordu.) Üniformasının kemerinden erg tabancasını çıkardı. Silahı çenesi hizasında tutarak ağır adımlarla tekneye çıktı. Nöbetçiler tetiktelerdi. Korcan’ın her adımıyla dikkatleri artıyordu. Fazıl da tekneye çıktı. Korcan teknenin camına usulca yaklaştı. İçeri baktığında ağlamaklı oldu, silahını indirdi. Fazıl ne olduğunu anlamıştı. Umrunda değilmişçesine kasalardan birinin üzerindeki örtüyü hafifçe kaldırıp içindekini kontrol etti sonra arkasını dönüp gitti. Korcan gözlerinin yaşını sildi, hiçbir şey söylemeden ağır adımlarla tekneden indi.
ERG

Erg, insanı ele geçirebilen çok tehlikeli bir güçtür. Şimdi görüyorum ki para ondan da betermiş.

Fazıl SARRAFOĞLU
Ogretmen
Salgın Koruyucusu
Salgın Koruyucusu
Mesajlar: 16
Kayıt: 08 Nis 2010 08:06
Sunucu: Eminönü
Klan: Arzın Çocukları

Re: ERG (Kitap)

Mesaj gönderen Ogretmen »

Merak ettim şimdi teknede korcanı ağlatacak ne olabilir ki benim tanıdığım Korcan ağlamaz. :D
Kullanıcı avatarı
BayTerapi
Mebrure'nin Adamı
Mebrure'nin Adamı
Mesajlar: 2640
Kayıt: 02 Nis 2016 22:16

Re: ERG (Kitap)

Mesaj gönderen BayTerapi »

Şöyle baştan sonra tekrardan okuyacağım.İşler karıştı, benim kafada karıştı.
kedi
Plafect00
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 876
Kayıt: 11 Mar 2017 15:14
Sunucu: Eminönü
Lonca: Gizit

Re: ERG (Kitap)

Mesaj gönderen Plafect00 »

BÖLÜM 4.2 [ÖLÜ KAPTAN]

İçeri giren son kişi Furkan’dı. Arkasından kapıyı kilitledi, yerine geçti. As gizitlerin tamamı odadaydı. Fazıl yine her zamanki gibi baş köşesine oturmuştu. Herkes çok durgundu. Furkan ne olduğunu bilmeden Nureddin’in yanına oturdu.

Asım Bey: Nasıl olmuş ?
Korcan: Bilmiyoruz, teknede kanlar içinde bulduk.
Nureddin: Sorun nedir ?
Fazıl: (Sağ işaret ve orta parmaklarını sağ şakağına yaslamış, baş parmağı çenesinde.) Bu sabah iskeleye bir tekne çarptı. Hasan’ı kaybettik. (Herkesin yüzü düştü.)
Abdulkadir: Teşkilat köpekleri!
Fazıl: Hayır, Teşkilat’ın işi değil.
Ender: Nereden biliyorsun ?
Fazıl: 9 aylık görevinden erken döndü. Bu, adada yalnız olmadığını gösterir. Gelmek zorunda kalmış. Ayrıca sağlık görevlilerimizin söylediğine göre cesedin üzerindeki yaralar silah veya kesici başka bir insan icadıyla yapılmamış.
Furkan: Nasıl yani ?
Fazıl: Adada her neyle karşılaşmışsa bu, onun eseri. Komodo gibi bir hayvan olduğunu düşünüyoruz. (Birkaç saniye duraksadı.) Görevi başarıyla tamamladığı için onunla gurur duyuyorum. Yaralanmasına rağmen tekneyi ustalıkla iskele istikametine yönlendirmiş. Sonra da...
Ender: (Kıpkırmızı gözlerle) Şimdi ne olacak peki ?
Fazıl: Yarın büyük bir törenle, kahramanlara yakışır şekilde anılacak.

Odaya yine sessizlik hakim oldu. Sessizliği bozmaya cürret eden bir kez daha Asım Bey’di:
- Sırası değil ama; şimdi ne yapacağız? Transformatör projesini...
Fazıl: Bugünden itibaren çalışmalara başlayacağım. Merak etmeyin, yüzünüzü kara çıkarmayacağım. (Sigarasını söndürdü, ayağa kalktı, paltosunu aldı.) Ben ayrılmak zorundayım, labaratuvara gideceğim.

Fazıl dışarı çıktı, hemen arkasından da Korcan.
- Ergle git gide daha fazla ilgilenmeye başlıyorsun.
- Davamız için.
- Ben bu işte başka bir iş olduğunu seziyorum ama!
- (Fazıl durdu, Korcan’a döndü.) Neden bahsediyorsun?
- Ergden vazgeçemiyorsun. Ondaki potansiyeli gördükçe hayran kalıyorsun.
- Kafanda ne kurmak istiyorsan kurabilirsin, gitmeliyim.
- (Fazıl’ı kolundan yakaladı.) Hasan’ı erg kadar önemsemiyor musun ? Öldüğünü anladığında üzülmedin bile! Üstelik adaya senin yüzünden gitti! Hiç yoksa vicdan azabı duymalısın!
- (Fazıl kolunu sertçe çekti.) Bu ne cürret! Kolumu tutma hakkını kim verdi sana! Aklını başına al Korcan! (Sesini alçaltarak, fısıldar gibi) Herkes üzüldüğünü senin gibi, ağlayarak belli etmiyordur belki. (Bunları söylerken yüzünden öfke dışında bir şey okunamıyordu.)

Fazıl, hızlı adımlarla ilerlerken Korcan, arkasından sadece bakakalabildi.
ERG

Erg, insanı ele geçirebilen çok tehlikeli bir güçtür. Şimdi görüyorum ki para ondan da betermiş.

Fazıl SARRAFOĞLU
Plafect00
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 876
Kayıt: 11 Mar 2017 15:14
Sunucu: Eminönü
Lonca: Gizit

Re: ERG (Kitap)

Mesaj gönderen Plafect00 »

BÖLÜM 4.3 [ADALET]

Hava bulutluydu. Gizitlerin eğitimini tamamlamış acemi erleri, ilk vazifelerine çıkmak için Kale 1’de toplanmışlardı.

- Herkes araçlara binsin! Acele edin!
Çelebinin sesini duyan askerler araçlara koşturuyordu.
- Murat! Gel, haydi!

Murat işaret edilen üstü kapalı askeri kamyona bindi. Silahını ucu yukarı gelecek şekilde yere koyup iki bacağı arasına sıkıştırdı. Araçla birlikte askerler de sallanıyordu. Ayaktaki adam şoför kısmına açılan pencereden uzattığı kafasını içeri soktu, askerlere döndü.

- (Yüksek bir sesle) Şimdi beni iyi dinleyin! İşimiz çok kolay ama en ufak bir hata istemiyorum. Gideceğimiz yer Çemberlitaş Laboratuvarları’nın hemen önü. Kapıları açmalıyız, içerde çok fazla ateş güçleri olduğunu sanmıyoruz. Laboratuvarların önünde nitelikli sayılamayacak 30 kadar Teşkilat askerinin nöbet tuttuğunu biliyoruz. Askerleri Arz Kalesi’ne doğru kaçmaya zorlayacağız. Bu sırada Tepegöz geçidinden hızla dolaşacak olan Gizitim ekibi, kaçan düşmanı temizleyecek. Bizim görevimiz kapının kilitleri patlatmak ve dışardan ateş açmak. Tekrar ediyorum; içeri girmiyoruz! Yalnızca kapıyı patlatıp dışarıdan ateş açaçağız. Bu son saldırımız. Çemberlitaş’ı ele geçirdiğimizde savaşı fiilen bitirmiş sayılacağız. Teşkilatı kalbinden vurmuş olacağız. Haydi aslanlarım!

Komutan kafasını çıkardığı pencereye tekrar soktu. Murat sadece sallanmıyor aynı zamanda titriyordu. Yanındaki er onu omuzuyla dürttü.
- Sakin ol kardeşim. Oldukça basit olacak. Teşkilat gücümüze karşı koyamayacak. Gözlerini açıp bizi görene kadar mermiyi kafalarına yemiş olacaklar. (Murat hiçbir şey söylemeden baktı.) Yiğit. (Elini Murat’a uzattı.)
- Murat. (Yiğit’in elini sıkarken bileğindeki bıçak izini fark etti.)
- Neredensin Murat ?
- Fakültedeydim. (Aracın içindeki erler çok rahattılar. İlk görevleri olmasına karşın hiçbir tedirginlikleri yokmuş gibi görünüyorlardı.)
- Demek zeki biri! Hangi bölüm?
- Ben, kimya okuyordum.
- Oranın puanı çok yüksek değildi, yani hatırladığım kadarıyla.
- Sen hangi bölümdensin?
- (Güldü.) Yok yok, fakülte öğrencisi değilim, evsizlerdenim ben. Sen puanlardan haberdar olduğumu görünce beni de fakülte talebesi sandın tabi. Ben çok istiyordum fakülteye girmeyi, mühendis olacaktım. Çok çalışıyordum ama...
- Ne oldu?
- Sınava girecek parayı denk getiremedim.
- Yazık olmuş.
- Asıl yazık babama oldu.
- Nasıl yani?
- Babam parayı bulamadı ama ben bu işin peşini bırakmamaya kararlıydım. Hırsızlık yapmaya çalıştım, beceremedim de... Hapse tıktılar beni. Allah’tan soyduğum adam insaflı çıkmıştı da beni 3 güne saldılar. (Biraz bekledi, dişlerini sıktı.) Yani böyle düşünmüştüm. Adamların usülü farklıymış. Kendi cezalarını kendileri kesiyormuş.
- (Bıçak izini kast ederek) Ceza bu muydu ?
- (Yiğit yüzünü tamamiyle Murat’a döndü, yılların eskittiği bir öfkeyle, durgun ama sert) Babamı öldürdüler! (Murat’ın içinin parçalandığı yüzünden okunuyordu.) Annem zaten ben küçükken hastalıktan ölmüştü. Bir başıma kaldım. Kalacak yerim yoktu. Tepegöz’de biri ölürse evini de öldürürler kardeşim. Soymuşlar bizim evi, zaten içinde bir şey yoktu ya. Başta hapse gittim, “Bakın ben cinayet işleyeceğim, beni içeri alın, engel olun bana!” dedim. Kabul etmediler. Aklımda tek bir şey vardı: Bu işi faillerine ödetmek. Aldım bıçağı, gittim dükkanlarına. 3 kişi vardı, 2’sini kalbinden birini suratının ortasından defalarca bıçakladım. Bu yara da biri direnmeye çalışırken oldu işte. Sonra dedim ki madem onlar beni hapse almıyordu, o zaman şimdi de ben girmem! Yeraltı’na kaçtım. Orada saklandım. Tüm bunların suçlusu kimdi biliyor musun? Teşkilat! Onların saçma sapan adalet sistemleri o adamlara hiçbir şey yapamıyordu, Maymun’a yapamadığı gibi. Bana da yardım edemediler. İşte Gizit hareketini öğrenince derhal koştum askerlik için başvurdum. Şimdi o soysuzların kökünü kazıyıp İstanbul’u yaşanabilir bir yer haline getireceğiz. Köpekler!

Muhabbetlerini bir emir bozdu:
- Toparlanın, iniyoruz!
ERG

Erg, insanı ele geçirebilen çok tehlikeli bir güçtür. Şimdi görüyorum ki para ondan da betermiş.

Fazıl SARRAFOĞLU
Kullanıcı avatarı
yun1010
Labirent Rehberi
Labirent Rehberi
Mesajlar: 1304
Kayıt: 11 Ara 2009 10:13
Sunucu: Teşkilat
Klan: Lodos
Lonca: Ancient Legends
Konum: Şanlıurfa / Viranşehir
İletişim:

Re: ERG (Kitap)

Mesaj gönderen yun1010 »

Haftalar sonra foruma göz atayım dedim ne çok şey kaçırmışım dedim bu bölümleri okuyunca eline kalemine sağlık. Devamı gelir inşallah.
------------------------------------------Ancient Legends Lonca Lideri-----------------------------------------
Youtube Kanalım: https://www.youtube.com/watch?v=v_G6kEwdzfI
Plafect00
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 876
Kayıt: 11 Mar 2017 15:14
Sunucu: Eminönü
Lonca: Gizit

Re: ERG (Kitap)

Mesaj gönderen Plafect00 »

BÖLÜM 4.4 [MAKİNE]

Kapı açıldı. Askerler hızla kamyondan indiler.
- (Koşmaya başladılar.) Arabayla daha fazla ilerleyemeyeceğimizden burdan sonrasını koşacağız. Düşmanın direnci kırılmak üzere. Bu iş bugün bitecek!

Murat her adımında içindeki korkunun öfkeye, hırsa dönüştüğünü hissediyordu. Koşarken bir an olsun Yiğit’in yanından ayrılmıyordu. Hikayesini anlattıktan sonra Murat, Yiğit’e derin bir bağla bağlanmıştı. Ona merhamet duyuyor, bir şey olmasını istemiyordu.

- Ateş!
Emirle irkildiler. Çemberlitaş’ın önündeki siperlere kadar gelmişlerdi. Düşman geri püskürtülmüş, boşalttıkları siperler Gizit erleri tarafından sahiplenilmişti. Murat ve Yiğit sipere koşup çatışmaya başladılar.

Düşmanın kaçabileceği hiçbir yer yoktu. Üzerlerine yağmur gibi mermi yağıyordu. Çemberlitaş’a giremiyorlardı çünkü arkalarından düşman da içeri girebilirdi. Tek çareleri kalmıştı: Arz Kalesi yönüne kaçmak. Bu yolla kurtulamayacaklarını biliyorlardı ancak oturup ölümü bekleyemezlerdi. Askerler topyekün koşmaya başladılar. Birlik, düşmanı kovalamaya başladı. Tepegöz geçidinden gelen Gizitim’le diğer Gizit birliği arasında kalan Teşkilat erleri korkunç bir şekilde can verdi.

Murat ve Yiğit zaferin coşkusuyla nara atıyorlardı. Komutanın sesi yeniden duyuldu:
- Bombaları getirin!
5 kişi koşturarak geldi. Yanlarındaki çantaları yere koydular. İçinden bombaları çıkardılar. İlk bombayı devasa metal kapının sol tarafında bulunan bir demirin üzerine yerleştirdiler. Bu sırada iki asker bir merdiven getirdiler çünkü bir sonraki bomba daha yükseğe, kapının üst tarafına yerleştirilmeliydi. Merdiveni kapıya dayadılar. Az önce bombayı kapıya yerleştiren asker sırtına bir çanta alıp merdivene tırmanmaya başladı. Merdivenin tam ortasına geldiğinde bir mekanizma sesi işitildi.

Asker durdu. Kapı açılmaya başladı. Merdivenle birlikte üstündeki asker de yere düştü. Bu hamleyi kimse beklemiyordu. Herkes komutandan emir bekliyor, o ise durumun üzerinde yarattığı şok etkisiyle beraber durumu kavramaya çalışıyordu. Sonunda emir geldi:
- Siper alın!

Askerler derhal siper aldı. Komutan da sipere doğru koşmaya başlamıştı ki içerden gelen mermiler vücudunu paramparça etti. Komutanın ölümüyle askerler kalakaldı. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Yiğit feryat etti: Ateş!

Gizitler ateş etmeye başladı. Neye ateş ettiklerini bilmiyorlardı. Açık kapıdan içeriye şarjörlerini boşaltıyorlardı. Az sonra herkesin mermisi bitti. İçerden tek bir kurşun bile gelmemişti. Gizitler doğrulup içeriye bakmaya çalışıyorlardı. Kapı tekrar açılmaya başladı. Anlaşılan az önce kapının sadece küçük bir kısmını açmışlardı. Şimdiyse devasa yapı iki yana açılıyordu, büyük bir gürültüyle...

Gizitler korkudan titriyorlardı. Gördükleri şey karşısında dehşete düşmüşlerdi. Şokun etkisiyle kıpırdayamıyorlardı, ta ki üzerlerine ateş açılıncaya kadar.

İçerden çıkan koca makine (gbm x) baştan başa ergcam ateşleyen silahlarla donatılmış bir ölüm elçisiydi. Gizitler yavaşça parçalanıyorlardı. Murat hemen yere yattı, Yiğit onun kadar hızlı değildi. Murat, Yiğit’in yere düşen bedenine baktı, yüzü paramparça olmuştu. Az önce yanında duruyor olmasa onu tanıması mümkün değildi. Murat saklandığı yerde hayatta kalamayacağını anlamıştı ama çıkarsa da öldürüleceğini biliyordu. Oturup ölümü bekleyecek hali yoktu...

Tüm yükünü bıraktı, fırlayıp koşmaya başladı. Hiç bu kadar hızlı koşmamıştı. Krater Parkı’na doğru nefessiz koşuyordu. Yol boyu gördüğü Gizit askerleri vuruluyor, tek tek can veriyorlardı. Murat şanslı olduğunu düşünüyordu ama o kocaman makinenin nasıl bu kadar hızlı olabilirdiğine de anlam veremiyordu. Sonuçta var gücüyle koşuyordu, böylesi hantal bir makinenin onu yakalaması mümkün değildi. Eski çeteci mağaralarının olduğu köşeye ulaştı, köşeyi tam dönerken ayağından yaralandı, yere yuvarlandı. Köşeyi dönmeyi başarmıştı, sürünerek ilerlemeye çalışıyordu. Arkasından gelen bir sesle kafasından aşağı kaynar sular boşalmış gibi oldu:
- Sürüklenerek kaçamazsın, fare! (Teşkilat askerleri, Gizitlilere hakaret etmek için böyle derlerdi.)

Murat büyük bir acıyla döndü. Sırt üstü yere yattı. Öleceğini anlamıştı. Makineden sonra karşısında gördüğü şey onu şaşırtmamıştı. Kürsü gibi tasarlanmış, binilebilen bir dronun üzerindeki adamdan gelmişti ses. Makine tabiki de o kadar hızlı olamazdı...

- Artık sonunuz geldi, Gizit çökecek, Teşkilat yeniden yükselecek! Yaşasın Teşkilat!

Elindeki erg tabancasıyla Murat’ı iki kaşının arasından vurdu. Cesede üç el daha ateş edip geri döndü.
ERG

Erg, insanı ele geçirebilen çok tehlikeli bir güçtür. Şimdi görüyorum ki para ondan da betermiş.

Fazıl SARRAFOĞLU
Plafect00
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 876
Kayıt: 11 Mar 2017 15:14
Sunucu: Eminönü
Lonca: Gizit

Re: ERG (Kitap)

Mesaj gönderen Plafect00 »

BÖLÜM 4.5 [DİKKATSİZLİK]

- (Elini sertçe masaya vurdu ve daha önce kendisinden duyulmamış şiddette bir feryat patlattı.) Nasıl olabilir ?
Odada As Gizitlerin tamamı vardı. Başlama cürretini gösterebilen kişi Asım Bey oldu:
- Fabrikadan kaçırmış olmalılar. Ellerinde silahlarımızın planları olduğunu sanmam.
- Bu, zaten bariz olan Asım Bey! Ben fabrikadan silahları nasıl kaçırdıklarını merak ediyorum. Gündüz gözüyle bunu yapmaları imkansız. Gece kaçırmış olmalılar. Geceleri fabrikada yalnızca bu odada bulunanlar nöbet tutuyor.
Korcan: (Fazıl’ın yaptığı saygısızlıktan ötürü hiddetlendi.) İçimizden birinin hain olduğunu mu iddia ediyorsun ?
Fazıl: Şüpheleri üstüne çekmeye çalışma, senin yapmadığını biliyorum.
Korcan: Ama bu odadan birinin yaptığına eminsin öyle mi ?
Fazıl: (Hiç düşünmeden) Eminim. Eminim ama aklım almıyor. Hanginiz, neden ?
Korcan: Fazıl saçmalıyorsun!
Ender: Hayır Korcan, haklı. Maalesef bu sefer de haklı. Başka ihtimal yok.
Korcan: Siz çıldırmışsınız! Bu odadaki herkes kardeştir. Hiçbirimiz davamıza böyle bir ihanette bulunmayız.
Nureddin: (Düşük bir tonda) Ama dikkatsiz olabiliriz.
Korcan: (Hayretle) Ne ?
Nureddin: Şimdi hatırlıyorum; benim nöbetimde bir kopukluk olmuştu.
Fazıl: Nasıl yani ?
Nureddin: Bana bir bilgi gelmişti Fazıl, üzerinde imzan vardı. Her şey belgeliydi. Silahların Kale 2’ye gideceği söylendi.
Korcan: (İş çekti.) Tamam Nureddin, bu senin suçun değil.
Fazıl: (Birden sakinleşti. Son zamanlardaki ruhsuz haline döndü.) Bu sorunu hallettik. Nureddin’in cezasını ve böyle bir olayın tekrarlanmaması için alınması gereken önlemleri konuşmak sonraki iş. Şu anda düşmanı tekrar püskürtmek için yapılması gerekenleri konuşacağız.
Ender: Böyle bir durumun yaşanabileceğini hiç tahmin etmemiştik.
Fazıl: Siz... Siz tahmin etmemiştiniz. Günümün 12 saatini labaratuvarda geçirip sadece iki silah ve bir bomba ürettiğimi mi düşünüyorsunuz ?
Abdulkadir: Yo, zırhlar ve arabalar da var.
Fazıl: (Abdulkadir’e bakıp iç çektikten sonra) Böyle bir durumu ön gördüğümden sadece erg tabancası ve erg tüfeğini seri üretime koydum. Bunun dışında pek çok silahımın prototipi labaratuvarda. Korcan’ın baltasının içine eklediğim “haverg” de bunlardan biri. Onların robotları varsa bizim de havergimiz var. Öbür silahlarımızı da devreye sokmanın zamanı geldi. Ama öncesinde Krater Parkı’na destek çıkmalıyız. Sıradan ekipler bu işin üstesinden gelemez. Korcan, ekibini hazırla. Zırhını yeniden giymen gerekecek.

Korcan’ın yüzündeki gülümsemenin arkasında sıktığı dişleri gizliydi. 3 ayın sonunda yeniden Teşkilat askeri doğramak için can atıyordu.
ERG

Erg, insanı ele geçirebilen çok tehlikeli bir güçtür. Şimdi görüyorum ki para ondan da betermiş.

Fazıl SARRAFOĞLU
Plafect00
Çınaraltı Müdavimi
Çınaraltı Müdavimi
Mesajlar: 876
Kayıt: 11 Mar 2017 15:14
Sunucu: Eminönü
Lonca: Gizit

Re: ERG (Kitap)

Mesaj gönderen Plafect00 »

BÖLÜM 4.6 [İLK ZAFER]

- (Her ünlemin arkasından çıldıran kalabalığın sesinin dinmesini bekleyerek) Biz mutlaka kazanacağız! Zaferi hak edenler onlar değil, biziz! Bir avuç teröristin başını çektiği bir oluşum sağ kalmamalı, kalamaz! Batmaya mahkumdur! İşte davamızın şahlandığı kısmına gelmiş bulunmaktayız! Biliyorum, çok vatandaşımızı kaybettik. Ancak onları oyaladık dostlarım! Artık onların silahlarına sahibiz. Artık Gaffar’ın teknolojisinede sahibiz. Şimdi önümüzde dağ olsa duramaz, yıkar geçeriz! Bugün Teşkilat’ın yeniden doğduğu gündür!

Domuz, Meran’ın en üst katından kalabalığa seslenmiş, onların umutlarını tazelemişti. Bu gerekli bir hamleydi. Teşkilat halkı -artık İstanbul halkı denemiyor- savaş başladığından beri galibiyet yüzü görmemişti. Domuz sürekli bu tür konuşmalar yapıyordu ancak şu ana kadar hiçbir konuşmasında insanları bu kadar coşturamamıştı. Tam bir senenin ardından gelen galibiyetin üstüne yapıldığında, oluşturması gereken etkiyi oluşturmuştu.

Domuz makam odasına çekilmiş, koltukta çirkin bir gülümsemeyle oturuyordu.
- (Alkışlayarak) Mükemmel bir konuşmaydı, tebrik ederim.
- (Siyah’ı gören Domuz, iyice keyiflendi. Gülerek) Daha iyi bir isim bulamadın mı gerçekten? Siyah! Ne kadar da yaratıcı. Siyah bir takım giyiyorsun diye bu ismi kullanmak zorunda değilsin ahbap.
- İsmin bir önemi yok, Domuz Bey. Önemli olan ne işe yaradığınız.
- (Tekrar güldü.) Gayet tabi.
- Eğer öyle olmasaydı Fazıl Efendi silahlarına ergden türetilmiş basit isimler koymazdı, öyle değil mi ? (Domuz’un yüzündeki gülümseme usulca kayboldu.) Silahlarına son derece basit, üzerinde düşünülmemiş hatta bazen saçma isimler koyuyor. Ergem nedir Allah aşkına? Ama silahlar... (Baş, işaret ve orta parmaklarını birleştirdi, öptü.) Taş gibi!
- (Somurtarak) Bütün keyfimi kaçırdın Siyah. Sadece tasdik edip geçiştiriversen olmaz mıydı sanki?
- Ben, Domuz Bey, insanların duymak istediklerini değil duymaları gerekeni söylerim. O sizin düşmanınız ama hakkını yemeyin. Fazıl bir dahi!
- Madem öyle neden onun değil de benim safımdasın? Dur, tahmin edeyim: Çünkü o bir terörist! İster dahi olsun ister aptal; terörist teröristtir!
- Yanlış tahmin. (Domuz şaşırdı.) Müşterilerimin neyi ne için yaptıklarıyla ilgilenmem, yaptıklarıyla ilgilenirim. Benim için önemli olan yalnızca paradır. Sizin safınızdayım, çünkü para şuanda sizin tarafınızda, yani silaha ihtiyacı olan sizsiniz, Gizit değil. Sizin safınızdayım çünkü; ülkenin en zeki adamlarını yığdığınız Çemberlitaş’ta ki onca bilim adamı tek bir adamın zekasıyla başa çıkamadı. Domuz Bey, ister kabul edin ister etmeyin ama Fazıl Bey bir dahi.
- (Domuz ayağa kalktı, kapıyı açtı.) Sizi daha sonra tekrar ağırlamak isterim. Yorgunum, muhabbete devam edemeyeceğim.
- (Siyah ne olduğunu anlamıştı; nazikçe kovuluyordu. Bu durum zoruna değil hoşuna gitti.) İyi istirahatler dilerim, Domuz Bey.
ERG

Erg, insanı ele geçirebilen çok tehlikeli bir güçtür. Şimdi görüyorum ki para ondan da betermiş.

Fazıl SARRAFOĞLU
Cevapla