1. sayfa (Toplam 3 sayfa)

Müdafaa-i Nefer ekibi günlüğü -Karaköy'e adım atmayanlar-

Gönderilme zamanı: 09 Tem 2019 20:27
gönderen Retaliation
Tarih: 09.07.2019
Yer: Eminönü


Krizin öncesi


Lodos klanından eski bir neferin, fare adamların tükenmekte olan soyunu yeniden canlandırmaya başlamaya çalışmasıyla tüm destekler Karaköy yönüne kaymıştı. Fare adamlar gerçekten çok güçlü bir ırktı ve bu sefer daha da güçlülerdi. Gök kubbesi ve parıldayan güneşi altında, Yeni Cami ve Mısır Çarşısı gibi tarihi mimarilerin çevresine kurulmuş, Teşkilat iktidarı altındaki insanlar sahiden tehlike ile burun burunaydı. Savaşa Teşkilat'ın da varını yoğunu hibe ederek destek vermesi ile Eminönü güvenliği yine tehlike altına girmişti. Bunun üzerine, tıpkı adı bednam bir şekilde anılan Çemberlitaş vakasında olduğu gibi Teşkilat, yeni nefer alımlarını başlattı ve bu neferlerin yalnızca Eminönü ve civar dış şehirlerdeki işbirlikçiler için görev alacağını duyurdu. Üstelik bu yeni neferler, yeni bir takımın parçası olacaklardı: Müdafaa-i Nefer.


Başlangıçta dört delikanlıydı bu ekip. Adil ÜREGİR adında bir savaşçı, Hercai ve Bayterapi adlarında iki büyücü ve Fazıl SARRAFOĞLU adında saçlarına ak düşmüş bir şifacı vardı. Birbirlerini az çok bilen, geçmiş hikayeleri tıpkı diğer neferler gibi giz ve karanlık sırlar ve yaşantılarla doluydu. Avluya en ilk Adil varmıştı. Sarı saçı ve bıyıklarıyla İspanyol bir sinyora benziyordu. Zira şüphesiz böyle göründüğü için de mesuttu. Akabinde peş peşe Fazıl ve Bayterapi avluya giriş yaptılar. Âmâ Agah Bey'e bir şey çaktırmadan Hercai bekliyorlardı ki, o da geldi. Agah Amcalarının elini öperek Teşkilat'a ilk adımlarını atmışlardı ancak isimlerini Jandarma Ali'de yazdırarak ekipmanlarına ulaşmışlardı. Daha sonra onlar için çerez olacak olan ilk görevlerini alarak sahildeki farelerle olan savaşlarına başlamışlardı.


Resim


Her şey kolay ve iyi gidiyordu onlar için. İşlerini keyifle ve espriyle yapıyorlardı. Sancak altında güneş demeden kar demeden sürekli nöbet tutan Ali ağabeylerine gidip bir isteği olup olmadıklarını sormuşlardı. Ali onları önce Bankacı'ya oradan da Balıkçı İdris'e göndererek tanışmalarına vesile olmuştu. Bu haasbehas Karadeniz uşağı İdris, rızkına erişmesinde kendisine 'ayak bağı' olan küçük kertenkelelerden dert yanıyordu. Bayterapi gülümseyerek at kuyruğu saçını yeniden bağlıyordu. Hercai ise sakalını kaşıyordu. Adil ve Fazıl'a herhangi bir iş düşmeksizin bu iki büyücü Galata Köprüsündeki iri kertenkeleri darmaduman etmişlerdi. Biraz soluk almak için deniz havasında bir köşede oturmuşlardı.



Resim



Ali vasıtasıyla, Ali'nin hasta anası Halime Teyze ile de tanıştılar. Yavrucakların çelimsiz, cılız hallerini görünce yüreği burkulan Halime Teyzenin onlardan 'ikinci oğlum' diye bahsettiği Savaş'ı arayarak ne yapıp ettiğini yoklamalarını rica etmişti. Çınaraltı kahvehanesinin sokağında bulunan Savaş'ı pek de zor olmamıştı. Savaş bu dört neferi görünce düşüp bayılacak gibi olmuştu çünkü yıllardan beri onlar gibi kahraman birer nefer olmak istiyordu. Bir haltlar peşindeydi ve bu nefer ağabeylerine de bunu açıkça söylemişti. Meğer Lodos klanına başvurmuş. Günlerdir haber alamayınca telaş etmiş. Dört nefer de kahkahayı da patlatmıştı orada. Savaş manasız gözlerle onlara önce bakmış, anlamsa da komik bir şey olduğunu düşündüğü için kendi de gülmeye başlamıştı. Adil bir adım öne atılarak Savaş'ın sağ omuzuna elini attı. Çelimsiz genç, sarsılarak yay gibi bir aşağıbir yukarı hareket etti. Gülmeye devam eden Adil, "Soralım bakalım Savaş efendi" dedi.



Resim



Lodos Muhafızları da aynı onlar gibi kahkahayı bastılar. Biri "Bak sen şu cesur, zıpçıktı delikanlıya. Hay Allah! Daha birkaç gün olacağını söyledik ona." dediler. Bunun üzerine ekip Savaş'a beklediği haberi ilettiler.



Resim



Teşkilat ve esnaf adına yaptıkları birçok iş ile ilgi odağı olan Müdafaa-i Nefer ekibi, Agah amcalarının daveti ile kendilerini avluda buldular. Teşkilat'ın, yeniden türemeye başlayan cinlere bir darbe daha vurarak, Eminönü'nde hala asayişin sağlandığını göstermek istediklerini ve bu operasyonda onları da görmek istediğini söyledi Agah Bey. İlk ciddi işlerini alan ekip, gerek Sahaf Necmi'nin kitabı için Garr, Fahri Bey'in ketenleri için öldürülen cinler olsun, tecrübeli olduklarını ve üstesinden geleceklerini bildikleri için bu işi seve seve kabul ederek operasyona başladılar. Antrepo'ya kadar ilerleyerek içerideki avcıları da öldüren Müdafaa-i Nefer ekibi, Teşkilat'ın bir müddet ortadan kaybolma emri ile kısa süreliğine dağıldılar.



Resim

Re: Müdafaa-i Nefer ekibi günlüğü -Karaköy'e adım atmayanlar-

Gönderilme zamanı: 09 Tem 2019 20:37
gönderen Plafect00
Resim

Re: Müdafaa-i Nefer ekibi günlüğü -Karaköy'e adım atmayanlar-

Gönderilme zamanı: 09 Tem 2019 20:40
gönderen BayTerapi
Plafect00 yazdı: 09 Tem 2019 20:37 Resim
Haydaaaa .... :') :') @Retaliation

Re: Müdafaa-i Nefer ekibi günlüğü -Karaköy'e adım atmayanlar-

Gönderilme zamanı: 09 Tem 2019 20:41
gönderen Retaliation
Plafect00 yazdı: 09 Tem 2019 20:37 Resim

BayTerapi yazdı: 09 Tem 2019 20:40
Plafect00 yazdı: 09 Tem 2019 20:37 Resim
Haydaaaa .... :') :') @Retaliation
Neden dalga geçiyorsunuz lan benim itirafımla. Yatağanla doverim sizi. :)


Not: Çetecinin üzerindekini hep kazak sanmıştım ta ki geçen sene meme uçlarını keşfedene kadar. :)

Re: Müdafaa-i Nefer ekibi günlüğü -Karaköy'e adım atmayanlar-

Gönderilme zamanı: 09 Tem 2019 22:26
gönderen BenKutto
Buram buram kalite kokuyor

Re: Müdafaa-i Nefer ekibi günlüğü -Karaköy'e adım atmayanlar-

Gönderilme zamanı: 10 Tem 2019 19:28
gönderen Retaliation
Tarih: 10.07.2019
Yer: Eminönü




Adil boynu aşağıda Komutan'da, ekibiyle sözleştiği yerde, yavaş adımlarla turluyordu. Kuzeyden esen rüzgar arkaya doğru taradığı saçını geriye doğru savuruyordu. Bir ara duraksadı ve sol elini -boştaki elini- bıyıklarına götürdü ve önünde uzadıkça uzayan caddeye baktı. Fazıl, Bayterapi ve çıkartamadığı bir başkası vardı. Adil gözlerini kısarak yabancıya bakarken, Fazıl, Adil'in bakışlarındaki kuşkuyu sezerek yeni arkadaşlarını ona tanıttı: "Bu Chesterfieldd. Bu da Adil, deparcı savaşçımız. Dünden beri bizi arıyormuş Chester." dedi. İkisi el sıkıştılar. Adil tekrar söz alarak sordu: "Hercai nerede?" Bayterapi yanıt verdi: "Maalesef gelemiyormuş." Adil çenesini kaşıyarak "Peki" dedi ve ekledi: "Antrepo'ya geçmeden önce Komutan bana Kırmızı örümcek tehlikesinden söz etti. Bir baksak iyi olur." dedi ve ekip güne başladı.



Resim



Müdafaa-i Nefer, antrepoyu tekrar tarumar ettikten sonra Agah Amca'nın yanlarına gittiler. İçeride istihbaratlarının olduğunu ve muhbirlerinin de Folklor cinsi cinlerin ta kendisi olduğunu söylemişti onlara. Yavaş yavaş son darbeler yaklaşıyordu. Antrepo olayının başı kimdi şimdi öğrenilecekti. Folklorler onları tanımış ve olayın başında Azul adında dev, çirkin bir cin olduğunu ve tüneller kazarak Eminönü'ne erişmesinin an meselesi olduğunu yarım yamalak Türkçeleri ile anlatmışlardı.



Resim



Aldıkları istihbaratı Agah Beye bildiren neferlerin şimdiki görevi de Azul denilen ifriti öldürmekti. Bayterapi meditasyon yapıyordu. Fazıl şifalı dualarını tekrar ederek kendini alıştırıyordu. Ekibe yeni katılan Basilisk ise kılıcını zımparalıyordu. Adil son kez Agah Amcasıyla konuşuyordu. Elini öptüler âmâ adamın ve Azul'un yolunu tuttular. Antrepo'da savaşın her zerresi işitiliyordu. Antreponun sonuna doğru da dövüşçü ve nişancı cin birlikleri de telef edildikten sonra Azul ile göz göze geldiler ve savaşçıların üzerine doğru koşmasıyla savaş başladı. Bayterapi gruptaki en güçlü hasara sahipti ve Azul'un dikkatini en çok o çekmişti. Bir türlü onun peşinden ayrılmayınca Fazıl kara mizahını ortaya koydu: "Ne Müdafaa-i Nefer yahu, Bayterapi ve saz arkadaşları bizim için en layığı olacaktır!" dedi. Kahkayla karışık hınç hissi hepsine kudret kazandırmış ve çirkin varlığı yere sermişlerdi.



Resim



Teşkilat'ın operasyonlarında böylece bir süre daha muaf olan ekip, bir süreliğine soruşturma görevlerine yönlendirildi: Eminönü'ndeki kaçak elektrik vakası. Aksi ihtiyar Necmi, bu konu üzerine, en az Parkinson hastalığı kadar titriyordu. Şüphelendiği ilk isim de, illegal işlerle adı kötüye çıkan, Çınaraltı sakini Işık Hanım'dı. Rota belliydi. Ancak Işık, tüm bunlara gülerek karşılık vermişti. "Bir insanın" diyordu "'adı dokuza çıkınca sekize inmez' lafı ne kadar da doğru! Baksana sarışın şey, senin aradığın sanırım şarapçıda. Geçenlerde söyleniyordu. Uğra kendisine" dedi ve Adil yalnızca başıyla onaylayarak oradan ayrıldı.



Resim



Şarapçı, sırtını yasladığı kasada ufka kendini kaptırmış öylece bakıyordu. Lakin eli bir makine gibi sürekli kavradığı şişeyi ağzına götürüyordu. Adil onun karşına geçip elini başına götürerek selam verdi. Boğazından hırıltıya benzer bir ses çıkartan Şarapçı, afallayarak toparlandı. "Otursana!" dedi. Adil bağdaş kurdu. Gözü şişelerden birindeydi. Şarapçı bunu fark etti ve gülümseyerek bir tane uzattı. "Kalecik Karası, anlarsın ya..." dedi ve göz kırptı. "Görev başında içmemem lazım ama severim mereti. Kuru kuruya içmek zordur, yanına illa bir şey lazım olur ama mesele başka." dedi Adil bir yudum aldıktan sonra. "Hangi rüzgar attı seni bana?" dedi Şarapçı. "Bir olay hakkında soruşturma yapıyorum, bir elektrik davası." Şarapçı pür dikkatle onu dinlerken elektrik işini duyunca rahatlayarak geriye yaslandı. Baygın tonda konuşmaya başladı. "Işık benim masa arkadaşımdır. Kadın vücudunda bir erkek! İyi içer, iyi nişancıdır. Bunu ona ben söyledim. Geçenlerde ara sokaklarda dolanırken kahkahalar işittim. Penceresi açık ışığın altında içen ve eğlenen birkaç kişi gördüm. Biri Kenan'dı." Duraksadı. "Kenan onlara planından bahsediyordu. Gaddar görünen bir tip, dediğini yapar da. Ancak ben hiçbir mazluma el sürdüklerini görmedim, mazluma..." dedi ve şarapçı derin hülyalara daldı. Adil şişesini kafasına dikerek komple bitirdi, ayağa kalktı ve üzerini silkeledi. Necmi'ye olan biteni anlattı ve Necmi, bu soruşturmanın ileri bir tarihte Agop ile tekrar görüşmesi gerektiğini söyledi.



Resim

Re: Müdafaa-i Nefer ekibi günlüğü -Karaköy'e adım atmayanlar-

Gönderilme zamanı: 11 Tem 2019 19:21
gönderen Retaliation
Tarih: 11.07.2019
Yer: Eminönü




Adil, Ali ağabeyinin biraz uzaklığında yaktığı sigarasının dumanını içine çekmekteydi. Her nefeslenişi geçmişindeki acıların üstünü kapatıyordu. Bu esnada Bayterapi, Fazıl ve Chestarfeildd gelmişlerdi. Fazıl, Adil'in elindeki sigarayı görünce "Amma bozuldun ha!" diyerek sitem etti. Adil yanıtladı: "Yanlış zamanda yanlış yerdeyiz. Görmediğimiz, bilmediğimiz anlarımız balarımz halbuki ne çok şey beklerlerdi bizden. Hepimiz karanlığa ışık olmaya çalışıyoruz, yardım eli uzatıyoruz, kendi dertlerimizi bir kenara bırakarak onları dinliyor içimizi karartıyoruz. Bu sigara" Adil, sigarayı Fazıl'a doğru uzattı "Aldığımız onca yükün bu bedenden dışarıya transferi" Biraz sessizlik oldu. Chesterfieldd, Ali ile konuşuyordu. Konuşması bittiğinde de sessizliği o bozdu. "Engerek ve kobra tehdidi, Çarşı esnafını sarmış. El atmamız isteniyor." Kimse bir şey demeden göreve koyuldu ve kısa sürede güvenlik sağlandı.


Resim


Kobra ve engerek tehditleri geçtikten sonra Çarşı tarafından kendilerine teşekkür edilmiş ve Necmi onları hesabı ödeyeceğini söyleyerek Hamit'in kahvehanesine yolladı. Necmi'nin elini öpen Müdafaa-i Nefer, yola koyuldu. Yolda Bayterapi sordu: "Ne kadar sürecek derseniz." Fazıl yanıt verdi. "Yeni başladı, gidebildiği yere kadar" Bu esnada Adil'in aklına bir şey dank etti. "Siz ağırdan giderken önden gidip maden çekeyim" dedi ve deparladı. Hepsi bir şey diyemedi. Nihayetinde kahvehaneye vardıklarında Adil çoktan bir masaya kurulmuş ve çayını yudumluyordu. Diğerleri de oturdu ve birer çay söyledi. Chesterfieldd bir sigara yaktı. Yoğun tütün kokusu önce boğazları yaksa da sonra hoşlarına gitmişti. "Şu cin olaylarından sonra izimizi bir süre kaybettirmemiz istendi. Sebep ne?" diye sordu Bayterapi. Chesterfieldd, nefes verdi ve ağzından dumanlar çıkartarak yanıtladı: "Çukur kazdıran küçük ucube onlar. Belki de yalnızca Eminönü'ne varmıyorlardı. Nicesi olabilir." Bu esnada bir kahkaha koptu arkalarında ve dönüp baktılar. Hamit iki kolunu kucaklarcasına açmış gözlüklü, fötr şapkalı birine doğru yürüyordu. "Şükür yaşıyorsunuz Bey'im. Günlerdir ne araştırıyorsunuz böyle." Adam cevapladı. "Eski püskü şeyler Hamit. Biliyorsun eski kafayız. Gerçi şu kıyamette geleceği ne kadar öngörebiliyoruz ki?" Adamın gözü kendisine yabancı gözlerle bakan Müdafaa-i Nefer'e takıldı. Hamit'e doğru eğilerek sordu. "Kim bu gençler?" Hamit bastonundan destekle eğildi: "Neferdir kendileri, yardımsever, gönlü açık kimsesizler." Adam, çenesini kaşıdı. Yavaş adımlarla masaya yöneldi. Ellerini masaya koydu ve hafifçe eğilerek tebessüm etti: "Merhaba genç adamlar. Duydum ki nefermişsiniz. Bana Arzuhalci derler. Çeşitli araştırmalar, keşifler ve icatlar peşinde koşarım. Aslına bakarsanız..." Arzuhalci sol koluyla ensesini kaşıyordu. "Sizin de kârınıza olabilecek şeyler yapmayı isterim. Sizler bana yardımcı olun ben de sizlere nakit veya eşya konusunda yardımcı olayım. Teşkilat'ın yardımları da bir yere kadar biliyorsunuz, inanın bana size onlardan daha çok yardımım dokunabilir ama yapacağımız hem riskli hem de sır olacaktır." Müdafaa-i Nefer birbirlerine baktılar. Fazıl söz aldı. "Mesela?" Arzuhalci güldü: "Merak ettiğinizi gözlerinizden anlamıştım. Mesela genç adam, şu günlerde Eminönü'nde sayısında artış gözüken akrep ve örümcekleri araştırmaktayım ve bir cilde ihtiyacım var. İşe Necmi'ye giderek sipariş ettiğim kitabı almakla başlayabilirsiniz."


Resim


Ekip Necmi'ye vardı ve teslimatı aldı. Necmi gözlüğünün çerçevesinden dışarı bakarak tok sesle onları uyardı: "O Arzuhalci denilen adam tehlikelidir benden söylemesi." Müdafaa-i Nefer aldırış etmedi ve başıyla onu selamlayarak ayrıldılar.


Resim


Ardından örümcek ve akrep notları için Agop'a gittiler. Arzuhalci onlara Aktar Şevket'e gitmemelerini çünkü ağzında bakla ıslanmadığını söylemişti. Agop da bu durumun aslında onu ilgilendirdiğini ancak yardımcı olabileceğini söyleyerek bir tomar kağıt uzattı.


Resim


Arzuhalci'ye döndüğünde telaşlı gözüküyordu ve deli gibi avluda dolanıyordu. Müdafaa-i Nefer'i görünce yüzü aydınlandı. "Ben de sizi bekliyordum. Bir kız var, genç bir kız, adı Yasemin. Farelerin oradaki limanda olur hep genellikle. Onda mezarlık parşömenleri olacak:. Bana onları getirmelisiniz." Bunun üzerine ekip harekete geçti. Limana varınca hepsinin ağzı açık kaldı. Güzeller güzeli, elinde epe olan genç bir kız onları parşömenlerle bekliyordu. Hepsi aşık olmuşçasına yanına gittiler. Kızcağız kendini tanıttı: "Merhaba ben Yasemin. Arzuhalci'nin arkadaşları sizler olmalısınız." Heyecandan ne diyeceğini bilemeyen Adil kekeleyerek atıldı ve elini uzattı: "E... Evet bizleriz. Ben Adil" Yasemin, Adil'in elini sıktı. Adil yanındaki arkadaşlarını tanıtmadan üstü kapalı şekilde "Bunlar da silah arkadaşlarım" dedi. Arkadaşları buna bozuldu. Kız, Adil'in heyecanlı haline gülümsedi. Parşömenleri uzattı. Parşömenleri alan ekip uzaklaşırken, Adil hala kafasını geriye çevirmiş Yasemin'e bakıyordu.


Resim

Re: Müdafaa-i Nefer ekibi günlüğü -Karaköy'e adım atmayanlar-

Gönderilme zamanı: 13 Tem 2019 00:33
gönderen AHDElVEFA
;) ;)

Re: Müdafaa-i Nefer ekibi günlüğü -Karaköy'e adım atmayanlar-

Gönderilme zamanı: 15 Tem 2019 00:21
gönderen Retaliation
Tarih: 14.07.2019
Yer: Labirent




Müdafaa-i Nefer meraklı gözlerle düşünceli şekilde parşömenleri inceleyen Arzuhalci'deydi. "Hım... Bunlar yemin metinleri. Tam olarak şöyle diyor: 'Yaşamda ve yaşamdan sonra, Philotheos'a sadık olacağıma, bertaraf edecek olan tılsımı, yok etmek için gelen kenti, nerede olursam olayım, geri geleceğim'" Arzuhalci kafasını parşömenden kaldırdı ve dudaklarını büzerek neferlere baktı. Onlar hiçbir şey anlamamış gibiydi. Arzuhalci ekledi: "Kimdir nedir bu Philotheos? Kent ne? Bir dakika!" Arzuhalci, Müdafaa-i Nefer'in, Necmi'den aldığı kitabı çıkarttı. "Sembolleri görüyor musunuz?" İşaret parmağı ile parşömenin ve kitabın üzerindeki sembolleri gösterdi. "İkisi de aynı. Biraz daha araştırma lazım... Bu arada Yasemin'e teşekkürlerimi iletir misiniz?" Adil'in yüzü aydınlandı. "Seve seve!" Yasemin'e gittiklerinde çetecilerin birçok şey bildiğini ancak karşılıksız günahlarını bile vermeyeceğini söylemişti. Bunun üzerine bir çeteci ile anlaşıp üç işlenmiş gümüşe ikna ederek ağzındaki baklayı aldılar. Beyaz şapkalı bir adamın çetecileri kiralayarak mezarlığa baskın düzenlediğini söylemişti ancak dahası vardı. Bunun üzerine Lodos Kalesi'nin arkasındaki çetecilere baskına gittiler ve etrafı tarumar ettiler.


Resim


Tüm çeteciler temizlendiğinde Müdafaa-i Nefer, elebaşını bularak konuşturmaya çalıştılar. Adil'in yüzündeki öfke adamın dişlerini titretiyordu. Bayterapi adama konuşması için bir tokat patlatmıştı. Etrafındaki üç kişiyi görünce adam takır takır öttü: "Beyaz şapkalı adam bir taşa dokundu ve kayboldu. Vallahi bildiklerim bu! Anam avradım ölsün ki bu, yemin ederim!" Korkusuyla söyledikleri pekişmiş olan elebaşını rahat bırakarak Arzuhalci'ye gittiler.


Resim


Arzuhalci dikkatle dinledi. Neferlerin anlattıkları bitince elini havaya sinirle savurdu ve avluda birkaç adım attı: "Bunca zamandır dibimizdeki şeye odaklanamadık ha. Tahmin ettiğim o taş... Gelin buraya" Gençler Arzuhalci'nin etrafına toplandılar ve pür dikkat onu dinlediler: "Sizlere oraya gireceğiniz kelimeleri öğreteceğim. Dokunun ve bunları söyleyin."


Resim


Adil ve Basilisk önceliği alarak taşa dokundular ve sözcükleri söylediler. Bir anda ortadan kayboldular. Bayterapi şaşırıp kaldı. Korkudan başta ne yapacağını bilemedi. Dayanamadı ve dostlarının peşine o da gitti. Adil ve Basilisk ile içeride karşılaştı. İkisi de başlarını havaya kaldırmış antik koridorlara bakmaktaydı. Adil dayanamadı: "Neredeyiz biz a... koyayım!" Bayterapi hala telaşlıydı: "Size bir şey oldu sandım... Eee, nereden çıkabiliriz dışarıya. Aynı taştan bir tane daha olmalı ki çıkabilelim, değil mi?" Basilisk ürpertici bir tonda "Haklı" dedi. Koridorlarda maceralarına başladılar. Mavi örümcekler, ölüler ve akreplerle cebelleştiler. Nihayetinde bir ruh taşı buldular.


Resim


Arzuhalci'ye çektikleri fotoğrafı gösterdiler. Arzuhalci fotoğrafı salladı ve güneşe tutarak baktı. "Fazla bulanık... Dert etmeyin, Işık bunu halleder. Şu parşömen... Oradaki sözlerde bu 'labirent' dediğiniz yerde bir şeyi koruyan tılsım ya da efsun olmalı. Dahasına ihtiyacımız var arkadaşlarım. Bana bir kaynak bulmalısınız." Hepsi tekrar labirentin yolunu tuttu. Adil, Arzuhalci'ye küfürler savuruyordu. Bayterapi onu dizginlemeye çalışıyordu. Basilisk ise düşünceliydi. "Bir yer bulmuştum içeride. Yani, çıkış burnumuzun dibindeyken biz uzaklarda arıyorduk ya hani, dolambaçlı yoldan bir sembol bulmuştum, bir örümcek sembolü. Fazla dikkat çekiciydi." Adil öfkeli başını ağırca kaldırarak "Başka çaremiz yok" dedi. Sembolden içeri girdiler. Yağmur gibi üzerilerine kan örümcekleri ve gölge akrepleri yağmaya başladı. Basilisk tüm yaratıkları üzerine alarak peşinde dolaştırmaya başladı. "Siz ilerleyin, yetişeceğim!" diye bağırdı.


Resim


Yolun sonunda bir kitabe ile karşılaştılar!


Resim


Arzuhalci metni çevirdi. Uzunca yemin metnini andıran bir şiirdi bu. 'Tılsım' sözcüğü dikkat çekmişti. Buranın bir tılsımla korunduğu aşikardı. Peki neydi Philotheos, buranın sahibiydi. Salonundan bahsediliyordu bu ismin ve yola koyuldular. Meşakkatli geçen yolun, akreplerin, örümceklerin, tanıkların, ruh ve kan emicilerin hepsini bertaraf etmişlerdi. Bir parçalarını adeta yolda bırakmışlardı. Labirent, sahi 'labirent' yollarında dirsek çürüttüler. Fakat nihayetinde amfiyi andıran geniş bir salon ile karşılaştılar. En aşağıda, diğerlerinden farklı giyimli, mızraklı bir adam 'Feles! Caetal!' diye bağırdı. Hazırlandılar. Onlar zaten ilk yeminlerinde söylemişlerdi 'ölümden korkmamayı' şimdi ölüden de bilhassa korkmuyorlardı. Ne duygu ne psikoloji kaldı. En az oradaki ölüler gibi ruhlarını bir kenara bırakarak savaştılar ve Philotheos'un ordusunu yendiler. Ancak Philotheos bir ordu kadar güçlüydü. Savaşçıların kanatma yaralarına, büyücünün fiziksel büyü hasarına yine de dayanamadı.


Resim


Başlarından geçeni Arzuhalci'ye anlattılar. Arzuhalci söze girdi: "Feles, caedat... Yakalayın hırsız demek. O adam her kimse bu kültten bir şey çalmış. Bayterapi fotoğraf makinesini ve fotoğrafları uzattı. Akrep tılsımı, akrebin oyulmuş zümrüt gözü, salon... Her şey ispatıyla oradaydı. Demek buydu tüm tantana. O adam bu zümrütü yani tılsımı almış. Eminönüö'ndeki akrep ve örümcek artışının sebebi şimdi belli oluyor." Arzuhalci güldü. "Bu arada bu kadar cefaya karşılık Işık'a bir şeyler bıraktım, bekletmeden alın, haydi kalın sağlıcakla!" Arzuhalci gençleri uğurladı. Işık herkese paketlerini verdi. Müdafaa-i Nefer'in gözleri ışık saçıyordu. Nadide silahlar onların yeni yol arkadaşıydı.


Resim

Re: Müdafaa-i Nefer ekibi günlüğü -Karaköy'e adım atmayanlar-

Gönderilme zamanı: 15 Tem 2019 12:09
gönderen FiratCakiroglu
Şansınız bol olsun. :relaxed: