Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Anılarını Kıyamet Günlüğü'nde sakla! Geçmişin, geleceğe ışık tutsun!
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5030
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

Lanetli Kukla

Resim

(Resim, 8.Yıla Özel Sizden Gelenler Etkinliği Birincisine aittir.)


Babasının ölümünün ardından kuklayı çekme kata bir çöp torbası gibi atmış olan Cevat, olayın şokunu ancak bir senede atlatabilmişti. Çocukluk yıllarının kâbusa döneceği bu dönemlerde amcası ona bu durumda psikolojik destek sağlayarak ‘Amca, baba yarısıdır’ sözünün hakkını vermişti.

Amcasının dükkânında yavaş yavaş çalışmaya başlamış, hafif el beceri yeteneği kazanmış Cevat, şimdi kafasını dağıtmaya başlamıştı. Ancak işe henüz adapte zamanı olmayan Cevat, ayrıca okul eğitimleri de olduğu için amcasının yanına hafta sonları gidiyordu.

Yıl 1999, Cevat’ın oyun çağlarının sonlarına doğru bir gün çocukluk arkadaşı onun evini ziyaret etmişti. Beraber oyun oynadıkları vakit arkadaşı Cevat’ın çekme katına çıkarak ortalığı karıştırmaya başlamıştı. Cevat, arkadaşını uyarsa da arkadaşı ona “Ne olacak ki?” diyerek soruyordu. Cevat ise ona manasız bir şekilde bakıyordu. Ancak içerisinden Allah’a dua ederek “İnşallah o lanet kuklayı bulmaz.” Diyordu. Arkadaşı, eve baskın yapan Jandarmalar gibi etrafı didik didik ediyordu. Cevat daha fazla dayanamayarak ona seslendi. Tonunda hafif kızgınlık vardı ama sakindi.

“Tamam Fırat. Daha fazla eşyalarımızı kurcalama. Hadi inelim artık.”
“Onu arıyorum dostum, onu.”
“Neyden bahsediyorsun.”
“O tahta oyuncaktan. Adı neydi? Hah… Kukla, evet kukla!”

Cevat’ın kulaklarında ‘kukla’ ibaresi tekrarlanıp duruyordu. Bu ses tekrarlanırken korkunç bir şey bürümüştü gözlerini. Babasının ölümü geldi aklına ve akabinde kuklanın, sarkmış olan sağ elden attığı şehvet dolu gülüşü…

“O artık yok.” Dedi üslubunu bozmadan.
“Öyle değerli bir şeyin otuz yıldır sizin evde olduğunu biliyorum, bunu bana kendin söyledin. O gidemez Cevat.”
“Anlasana artık yok işte, YOK!” bağırmıştı.
“Sen bir şeyler gizliyorsun.”
“Hayır.”
“O halde sorun ne?”
Cevat’ın ağzından sözcükler çıkamadı. Sonunda “Hiç… Hiçbir şey.” Diyebildi.

Birkaç dakika hışırtılı seslerden başka bir ses çıkmamıştı. Cevat donuk bir şekilde arkadaşını izliyordu. Arkadaşı kolileri kurcalarken sonunda zafer dolu bir haykırışla Cevat’a seslenmişti.

“Aha… Buldum onu.”
Cevat sesini çıkartmıyordu.
“Bak, ne kadar da güzel. Ancak biraz eskimiş gibi.” Fırat, kuklayı elinde çevirerek bakıyordu. “Bayadır burada saklıyor olmalısın.”
Cevat elini ikaz edercesine göğsüne kadar kaldırmış, yavaşça Fırat’a doğru yürüyordu. “Bak Fırat, eğer sağlığını düşünüyorsan o oyuncakla oynamamalısın.”
“Ne sağlığı?”
Cevat daha fazla dayanamamıştı. Yüzü kıpkırmızı kesilmiş, sinirle karışmış bir hüzün duygusu vardı içerisinde. Ardından patlayarak ona bağırdı. “O lanet kukla babamı öldürdü. Bir gece babam onu tamir ederken sabah kalktığımda o ölmüştü. Bu lanet şey elinden sarkmış kıkır kıkır gülüyordu!” Gözlerinden hafif yaş süzülmüştü.
“Bu olanaksız. Babanın eceli gelmiş ve öyle ölmüş olmalı.”
“Hayır. Bunu o yaptı!”
“Dostum, o bir kukla.” Fırat’ın sözleri hafif fısıldama eşliğindeydi.
“O sıradan bir şey değil.”
“O bir oyuncak kukla, nasıl sıradan olamaz. Aptal bakışları ve ipleri olan bir tahta parçası.”
“O sıradan bir şey değil… Bir kere o sıradan birine ait değil!”
“Kime ait?”
“Kuklacı’ya… Ve o Kuklacı zamanında Eminönü’nde kukla gösterileri yapmış, zamanla Beyaz Köşk yöneticisi olmuş ve Eminönü’nde asayişi sağlamı bir büyücü. Fare Adamların tanrısı. Kuyruklu sıçanları bize bela eden adam. Böyle bir adamın, kuklasının normal olması beklenemez.”
“Hâlâ saçmalıyorsun…” Fırat arkadaşının üzerine doğru yürüyerek yanından geçti. Yanından geçerken de omzunu Cevat’ın omzuna vurdu. Şimdi merdivenlerinin başında durmuş arkadaşına bakıyordu. Son kez sordu. “Gelecek misin?”
Net bir cevapla “O kuklayı elinden bırakmadığın sürece gelmeyeceğim!” dedi Cevat.
“Peki.” Dedi ve omuzlarını silkti Fırat. Merdivenden aşağıya adım atıp ineceği esnada nasıl olduysa ayakları birbirine dolandı. Merdivenden aşağıya yuvarlanarak düşmeye başlamıştı.

Yirmi üç basamaklı merdivende yuvarlanırken vücudunu vurmadığı yer kalmadı. Sonunda aşağıya düştüğünde yüzüstü yatıyordu. Elindeki kukla her nasıl olduysa kıkırdamaya başlamıştı. Cevat koşarak arkadaşının başına gitti. Artık her şey çok geçti. Nefes almıyordu. Yüzünün her yanı kan içerisindeydi. Sonra gözü gülmekten çatlayacak olan kuklaya döndü. Ona nefret dolu bakıyordu. O kukla, babasından sonra arkadaşının da canını almıştı.
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5030
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

Resim

Merhabalar;


Bugün derse girmeme yarım saat kala bir oyuna gireyim, iki örümcek kesip şakalara maruz kalayım istedim ancak bir de ne göreyim? Karakterime LP düşmüyor! Hesapta plus yok acaba ondan kaynaklı da ben mi bilmiyorum diye düşündüm. Ancak bu oyunun pay-to-win olma olasılığını güçlendirdiği için bir hata olduğunu düşünüyorum. Eğer öyle değilse de cahilliğime verin. Halbuki ufukta beliren ak ışığa doğru yürüyerek, ilerlemeye çalıştığımız dar tünelde başka bir medeniyete açılan kapıya doğru yürüyecektik. Nasip değilmiş efendim. Sağlık olsun diyelim. Keyfimizi kaçırmanın gereği yok. Aşağıya şöyle bir X-Man videosu bırakarak güne veda edelim.


Resim



Esen kalmanız dileğiyle, selametle!
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5030
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

Resim

Merhabalar;


Ada maceramız devam ediyor! Yeni keşfettiğimiz adanın kumsallarında ayak izlerimizi bırakarak güneşin altında keşfe devam ediyoruz. İstihbarat'ın dediğine göre, Ada'da daha enteresan şeyler mevcut. Ancak bunu 'enteresan' şeyleri çözebilecek adam sayısı bir elin parmağını geçecek kadar değil. Bundan mütevellit biz bu göreve gönüllü olarak katılarak kendimizi sıcak kumların diyarına bıraktık.



Lanet olası tazıların ısırıkları bedenimde acı ile sızlıyordu. Ölmeyi bilmedikleri gibi, yalnızlıklarının yıllarının bedelini ve cılız bedenlerinin sebebini bizden bir parça koparmaya çalışmakla çıkartıyor gibiydiler. 'Hayırsız Ada' olarak da bilinen bu yerde, zaten daha ne bekleyebilirdim ki? İsmi her kim bilge biri verdiyse kâmil bir tespitte bulunmuş.

Resim

Tabi sonra Selami Kelaynak geldi aklıma. O gizemli ozan... En son bir telefon numarası geçmişti elime. Teşkilata ait kara kaplama telefonun ahizesini kulağıma adeta yapıştırmış, tuşlu çarka su toplamış parmağımı sokarak hışımla numarayı çeviriyordum. Bunu yaparken biraz beceriksizdim. Numara, bir meyhaneye aitti. Karşımdaki sese Selami Kelaynak'ı sorduğumda tanıdığını ve kendisine bira mayası getireceğini ancak bir daha da görmediğini söyledi. Hüzünle telefonu kapayacağım esnada boğuk sesi ile 'En son kumsala gideceğini söylemişti' sözünü işittim ve Sivri Ada'ya yöneldim. Ancak burada ne tür bir iz bulabilirdim ki? Tazılar da zaten peşimden ayrılmazlardı. Birkaçı ile arbede yaşarken, üzerimdeki ceketin ve pantolonun ne denli yırtıldığı ortadaydı. Can havli kaçıp adanın ilerisindeki Lodos sancağına sığınmıştım. Onlara teşekkür edip oradan ayrılacağım esnada iki dev kayanın ardından parıldaya bir şey dikkatimi çekmişti. Gözlerimi kısarak yanına gittim. Bu bir taştı ancak beyaz ve gri tonda bir renkti. Güneş ışığını çok iyi yansıtıyordu. Taşın altından bir kağıdın, denizden gelen Lodos rüzgarı ile kıpırdadığını gördüm. Taşı kaldırıp baktığımda gördüğüm şey karşısında şoka uğradım. Kağıt üzerinde ."Çok yakında karaya veda,Kelaynak 2006." yazıyordu!

Resim

Şaşkınlıkla adada temkinle ruh taşına geri dönerken bir tazı görmüştü kenarda. Onunla savaşacak takatim yoktu. O da beni görmüştü ancak bana doğru koşmadı. Sıradan bir köpek gibi havladı ve hırıltılı bir ses tonunda "Selami Kelaynak deniz fenerinde." dedi ve sustu. İkinci şaşkınlığımı yaşamıştım. Gözümü arşa dikerek tepenin sonunu aradım. Kafamı aşağıya indirdiğimde tazının tempolu adımlarla uzaklaştığını gördüm. Ardımdan arkamdan hırlama seslerim duydum. İki tazı peşime düşmüştü. Hemen hızla oradan sıvıştım. Tepeye tırmanmak başka bahara kalmıştı.

Resim

Akabinde Fare Adam Köyü'nü keşfetmiştik. Yol üzerinde komodolar, tazılar, fare adam binicileri vardı. Kent göründüğünde ise kısaca gözlem yaparak geri dönmüştüm. O esnada aklıma Bab-ı Ali gelmişti. Mebure Hanım'ın yanına gidip, elinde bizim için bir iş olup olmadığını sormuştum. Bana Meteor Bölgesi hakkında birkaç ders vermişti. Etraftaki tehlikelerden, yaratıklardan bahsetmişti. Ancak her ne kadar tehlikeli olsa da kaostaki o güzelliği tasvir etmişti bana. Ancak artık bir çentik atılmalıydı bu illete. Bahsi geçen yaratıkların stoklarını yakmamı söylemişti.

Resim

Görevimizi layığıyla tamamladıktan sonra Mebure Hanım'a döndüğümüzde gözlerinde ürkütücü bir zafer parıltısı bir an belirir ve kayboldu. Yaşlı, buruşuk hurma emsali elini omzuma vurarak tebrik etti. Bab-ı Ali Komutanı'nı işaret ederek "Ödülün orada" dedi. Komutan'dan armağanımızı alarak Bab-ı Ali semalarından ayrıldık.

Resim
*
Resim

Subay'a yaşadıklarımızın, gördüklerimizin yani her şeyin malumatını verdik. O da bizi, bu keşfin şimdilik askıya alındığını ve daha önemli bir şeyin bizi beklediğini belirterek bir kağıdı bize uzattı. "Komutan'a götür." dedi keyifsizce. Bir şeyler yanlış gidiyor olmalıydı. Komutan'a kağıdı verdiğimizde ise yüzü düşmüştü. "Çeteci harbi yeniden başlıyor asker" demişti içini çekerek. "Ön operasyon için hazır mısın?" dediğinde sadakatle başımı onayla biçimde hızla salladım. Gitmem için müsaade verilmişti. Hızla yola koyuldum.

Resim

Mağaraya vardığımda içerisinin ne denli it kopuk yuvası olduğunu gördüm. Ancak zamanında ne badireler atlattığımı düşündüğümde burasının bana çerez kalacağı düşüncesi içimde galeyana geldi. Kapının önünde gerindim. Dik bir yürüyüşle baskın edasıyla içeri daldım. Muhafızları ve onlardan daha güçlü olan 'Deli' diye adlandırılan savaşçı birliklerini tarumar ederek gerekli bilgilerin toplanmasında Teşkilat ve İstihbarata yardımda bulundum.

Resim



Bugünlük de böylece bitmiş oldu. Esen kalmanız dileğiyle, selametle!
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5030
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

Lanetli Kukla

Resim

(Resim, 8.Yıla Özel Sizden Gelenler Etkinliği Birincisine aittir.)


Cevat'ın psikolojisi, kuklanın babasından sonra arkadaşının da ölümüne sebep olduktan sonra iyici bozulmuştu. Babası ve amcası tarafından yıllarca saklanmış bu 'değerli' oyuncağı çöpe atmıştı. Ancak amcası, onun yaşadıklarını öğrendiği gün Cevat'ın evini ziyaret ettiğinde çöpteki kuklayı alarak dükkanına götürmüştü.

Cevat, antika dükkanına uğramaz ve okulu da boşlar olmuştu. Her gün Kıyamet'in rüzgarının kol gezdiği ve şakaklarına vurduğu anlarda o, dışarıda kafa dinlemek için inzivaya çekilmişti. Eminönü'nün tarihi sokaklarında karşılaştığı genç ağabeylerini görmüştü sonra... Onlar, neferlerdi. Çoğu kimsesiz olan, Teşkilat'ın sahip çıktığı yüce kişilikli insanlar. Cevat o ağabeylerini görünce dalgın ruh hali bir anda şaha kalkmış bir atınkine benzemişti. İçinde olduğu karmaşık psikolojik durumdan sıyrılmanın yolunu bulmuştu. O da bir Teşkilat neferi olacaktı!

Hidra savaşının üzerinden 5 sene geçse de etkileri devam eden 2001 tarihinde Cevat, Teşkilat neferi olmak için başvurmuştu. Bu dönemlerde içinde bulunulduğu duruma rağmen insanlar insanlara kıymaya devam ediyordu. Yani sözümüz ona, Arz ve Lodos çatışması her ne olursa olsun yaşanmaya devam ediyordu. Cevat ise, ne Lodos kinine; ne de Arz bilgeliğine sahip olmak istiyordu. Tek istediği bir işle kendini meşgale ederek kafasındaki tüm derdi tasayı atmaktı. Çok süre geçmeden Teşkilat'tan da onay cevabı almış ve Teşkilat'a kaydını yaptırmıştı.

Fazla göze batmayan sıradan neferler grubunda yer alıyordu. Genelde asayişi sağlayan, büyük operasyonlara katılmayan neferlerdendi. Neferlik yaşaşmında görebildiği tek tehlike Fare Adamlar olmuştu. Yine de Eminönü'ndeki devriye görevlerinde işini layığıyla yapan biriydi.

Zamanla işine, tehlikelere alışmış olan Cevat, Eminönü'nün ağır tehlikelerden kalkınarak refaha çıktığı dönemlerde amcasının antika dükkanına gitmeye başlamıştı. Aklındaki kötü duygular artık yavaşça kendini bırakmış, bundan mütevellit de kafası rahatlamaya başlamıştı. Yine de amcasının dükkanına yıllar sonra girme duygusu onda eski şeyleri bir nebze olsa telmih ettirmiş olacaktı ki, dükkanın kapısından girmeye korkacaktı. Neyse ki, bu duygu da zamanla yerini 'alışılagelmişliğe' bırakacaktı!

Yıllar sonra dükkana girmiş ve adapte olabilmiş olan Cevat, artık Teşkilat zamanlarından arta kalan zamanlarını geri döndüğü antika dükkanında geçirmeye başlamıştı. Zamanla yaşlı amcasının çırağı olmuş, dükkanda Teşkilat'ın işlerinden daha çok yer almaya başlamıştı.

Günlerden bir gün amcası Cevat'ın genç ve diri bedenini rahatça kullanabilmesinden ötürü sırtına bir kutu vererek tavan arasına çıkarmasını istemişti. Cevat bunu kabul etmiş ve kutuyu rahatça kaldırarak ahşap merdivenlerden temkinle çıkmaya başlamıştı. Kutuyu güvenli bir şekilde tavan arasına bıraktıktan sonra yorgunlukla nefes nefese kaldığı anda onu görmüştü. Kuklayı! Olamazdı! Bu bir sanrı olmalıydı. Gözlerini ovuşturup tekrar bakmıştı. Nasıl olabilirdi? Onu çöpe atarak yeryüzünden yok ettiğini düşünmüştü ancak o lanet pörtlek gözlerini dikerek hafif karamsar ifadesi ile kendisine bakmaktaydı. Gerilmişti. Ancak ona yaklaştı. Eline aldı ve aşağı inmeye çalıştı. Ardından aklına Fırat geldi. Fırat'ın merdivenlerden düşüşü... Korkuluktan tutarak yavaş yavaş indi aşağıya. Masanın üstündeki gazeteyi eğilerek okuyan yaşlı amcası onu görünce kafasını ağırca yukarı kaldırdı.

"Demek işin bitirdin."
Kuklayı saklamaya çalışacaktı ancak ses çıkarmaması lazımdı. Kekeleyerek "Evet!" dedi.
Ancak amcası onun bu tedirginliğini anladı. "Neyin var oğlum?"
"Hiç... Hiçbir şey."
Cevat'a inanmamıştı. Ayağa kalktı ve sonra Cevat'ın elindeki kuklaya baktı. Sonra gülümsedi. "Demek onu buldun. Sanırım onu 15 yıldır görmüyorum. "
Tedirgin hali hiddete dönen Cevat amcasına çemkirdi. "Amca bak, bu kukla sıradan bir şey değil. o lanetli!"
"Ne diyorsun Cevat?"
"Amca bu kukla..."
Metin Amca öksürerek gülüyordu. "Bak evladım, Kuklacı ona 'Karamsar' adı verdiği ve sanki lanetli bir şeymiş gibi şovlarında kullandığı için böyle düşünüyorsan... Bu komik." diyordu.
"Bu şey, babamın ve arkadaşımın ölümüne sebep oldu!"
"Bak evladım, bir kukla nasıl lanetli olabilir? Nasıl birilerini öldürebilir?"
"Kuklayı yapan Kuklacı adında Beyaz Büyücü ise olur." demişti Cevat ve yüzünün bir yanını öfke, bir yanını da asi bir tavır bürümüştü.
"Yavrum..."
"Yeter Amca! Bu şey artık yok olmalı."
"Dur." Amcası, Cevat'ın kolundan tutmuştu. Ancak Cevat kolunu silkerek kurtuldu. Hızlı adımlarla dükkandan çıktı. Amcası onu takip edip durdurmak için çok yavaştı.

Cevat öfke ile Eminönü'nün sert taşlarında yürürken dükkana en yakın yerdeki bir iskeleye giderek kuklayı atmaya çalıştı. Tam fırlatacağı esnada kuklaya son kez baktı. Pörtlek gözleri ile duygusuz ağzı bu sefer gülümsemiyordu. Arkasındaki ip de çekili değildi. Bir an için durup saçmaladığını düşündü ancak sonra acı dolu günlerde hep parmağı olan bu kuklaya acımadı. Sağ kolunda tuttuğu kuklayı avuç içinde sıktı. Kolunu arkaya doğru gerdi. Ardından kolunu hızla ileri doğru iterek kuklayı metrelerce uzağa hışımla fırlattı. Kukla artık sudaydı. Derinlere doğru gömülüyordu.

Ertesi sabah Cevat, antikacı dükkanına doğru giderken Balıkçı Rüstem ile karşılaştı. Rüstem'in yüzünün şaşkın olduğunu gözlemledi. Sevecen bir adam olan İdris'i bu şaşkınlığa iten şey nedir acaba diye düşünen Cevat, bir öz güvenle sormak istedi. Kısa bir 'Merhaba, nasılsın' faslından sonra ana sorusunu sormuştu.

"Bugün bir tuhaf ve şaşkın görünüyorsun İdris Ağabey, hayrolsun?"
"Çuymadun mu uşağum.Ha bu denuzden çaraya nereçeyse 10.000 baluk vurmuştur.Haçen bizum elumuze buçün olta almaya çerek kalmadu."
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5030
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

Resim

Merhabalar;


Bugün Çeteci Mağaralarına ilk girişimizi yaparak, yılların gerektirdiği operasyona başlamış olduk. Öncesinde Sivri Ada'yı ziyaret ederek keşifler için ilerleme kaydettik. Çeteci Mağaradaki o pis yuvasına serkeş bir tavırla içeri dalarak İstihbarat için gerekli şeyleri temin etmeye çalıştık.


Öncesinde fare adam köyü olarak bilinen, Sivri Ada'daki medeniyet oluşumunu keşfettik. Akabinde Çeteci Mağara Operasyonları için çorak toprakların içerisindeki dar girişli kapının ardını ziyaret ettik. Muhafızlar, onlardan üstün deliler, elektrik büyülerinin kara melekleri Sultanlarla münakaşaya girişmeye başladık. Her ne kadar fotoğraf alamasam da güzel bir günü geride bıraktık.




Bugünlük böylece bitmiş oldu. Esen kalmanız dileğiyle, selametle!
Resim
Kullanıcı avatarı
SPIEGLEIN
Yalnız Adam'ın Dostu
Yalnız Adam'ın Dostu
Mesajlar: 2708
Kayıt: 30 Tem 2017 08:45
Sunucu: Eminönü
Lonca: Kök Tengri

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen SPIEGLEIN »

Öncelikle videonun sonunda yer vermiş olduğunuz için teşekkür ederim O:-)

Buna ek olarak şampiyonlar ligini merakla bekliyoruz :blush: :blush: :blush:
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5030
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

SPIEGLEIN yazdı: 27 Kas 2017 20:03 Öncelikle videonun sonunda yer vermiş olduğunuz için teşekkür ederim O:-)

Buna ek olarak şampiyonlar ligini merakla bekliyoruz :blush: :blush: :blush:
Teşekkür ederim. Nasipse yarın geliyor efendim. :)
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5030
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

Lanetli Kukla

Resim

(Resim, 8.Yıla Özel Sizden Gelenler Etkinliği Birincisine aittir.)


Issız mavi ve derin... Bir kişinin dışında kimsenin üzerinde bulunmadığı hatta kimsenin ahir zamanda içine dalmaya dahi cesaret edemediği dipsiz denizde kim bilir ne tür saklı türler vardı? Büyük bir giz... Son İnsanlığın, zaten Kadim Hidra'nın derin mavilikten gelişinin ardından daha da şüphe ettiği denizde 'Kim bilir daha neler vardır içerisinde?' dediği Haliç. Meteorların gökyüzünden düşerken, yer küreyi mahvettiği kadar su küreyi de mahvettiğini görebilirdiniz. Bir zamanlar berrak deniz, adeta efsunlanmış bir nesnenin lanete dönüştüğü gibi siyaha çalmaya başlamıştı. Meteorların su kürenin zeminine çakılması ile oluşan karbondioksit ve suyun içerisinde bulunan zehirli gazlarla artık büyük bir tehlike haline gelen denizde, kim bilir meteorlar hangi saklı türleri beraberinde getirmişti?

Evvelce su yüzeyine bırakılmış bir kukla, yüzeyden derinliğe doğru yavaşça aşağıya inmekte idi. Kıyamet zamanları hiç alışılagelmemiş bir canlı ile aynı denizi paylaşan bu kuklanın akıbetinin lanetli olduğu fikriydi. Denizdeki canlı bir saklı türden ziyade, dünyada ahir zamandan önce nesli çoktan yok olmuş bir tür sürüngen-balık karışımı canlının cinsi İhtiyozor'du.
Görünüş olarak bir timsahı andıran, ancak balık gibi kuyruklu, uzun gagalı ve gagası bir kuşu andıran deniz canlısı idi. İhtiyozorlar daha çok mitolojilere konu olmuş bir canlıdır ve etçillerdir. Boyu 1 metre civarında, yaklaşık 200 tane dişe sahip bu canlının o gün bir av günüydü. Bulanık görünümlü denizde, zaten sayısı azalmış balık ırklarının bulunması zor idi. Engin balıkçı tecrübesi ile İdris ise bu konuda hiç sıkıntı çekmiyordu. Dalgalı yüzey üstünde bir kalabalık sürü ile karşılaşan İhtiyozor, hızlanarak gruba yöneldi. Ancak balık grubunun hiçbir şeye aldırış etmeden denizin içerisindeki ağa yöneldiğinin farkında değildi.
İdris bugün şanslı günündeydi ve balıklardan birkaçını, İhtiyozor dediğimiz canlı gelene kadar tuttu. İhtiyozor, sürüye yaklaşınca 200 dişlik ağzını açtı. Tam o sırada laneti ile nam salmış kukla ağır ağır sürüye doğru düştü. İhtiyozor hışımla etrafta ne var ne yoksa midesine attı. Karambolde midesine giden kuklanın farkında bile değildi.

Galata Köprüsünü geçerek açık denizlere ulaşmayı başarmış, ancak hala kıyıya yakın yüzen İhtiyozor hala karnını doyurma derdindeydi. Gördüğü birkaç balığa daha saldırarak yedi. Az ileride kalabalık bir balık görmüştü. Onlara yöneleceği sırada gözlerine perde inmeye başlamıştı adeta. Hala aç olan midesi sızlamaya başlamıştı. Büyük bir acı çekiyordu. O sıra onu fark eden balık sürüsü etrafa dağılarak kaçtılar. İhtiyozor'un onlara gidecek takati yoktu. Giderek derine batmaya başlıyordu. Bu istemsizce oluyordu. Kendini toplamaya başladı. Biraz yüzdükten sonra artık dayanamayacağını anladı. Pes etmek üzereydi, dermanı da kalmamıştı. Kendine kıyıya doğru sürdü. Kurtulmaya çalışsa da elinden bir şey gelemiyordu. İnci tanesi büyüklüğündeki göz bebekleri giderek büyüyordu. Bir balığın boğulması imkansızdır ama o boğuluyormuş gibi hissediyordu. Daha fazla buna dayanamadı ve kendini kıyıya sürdü. İri vücudu ile karaya çıktığı anda etraftaki börtü böcek ürktü. Upuzun kuyruğunu can çekişircesine sallıyordu. Artık dayanamıyordu, bakışları sabitleşti ve çırpınmaları da yavaşladı. Belirli bir süre geçtikten sonra İhtiyozor öldü. Belki de dünyada hatta daha da zor olanı ile Kıyamet zamanında hayatta kalan, nesli tükenmiş tek canlı olan İhtiyozor'u da kaybetmişti su küre.

Birkaç günün ardından gerek güneş ışınlarının dersini kurutup çürütmesi, gerek böceklerin cesedini yemesiyle İhtiyozor artık fosil olmuştu. Sadece birkaç parçası dışında neredeyse tüm vücudu yok olan İhtiyozor'un, daha önce kalabalık balık grubu ile midesine attığı, lanetli olarak nitelendirilen kukla, sapasağlam midesinden çıkmıştı. Sadece birkaç salya gibi sıvılar vardı üzerinde. Acaba bu onun işi miydi? Yine lanetini devreye sokarak kendini mi kurtardı? Nesli tükendi olarak bilinen bir canlının, çıkıp onu yemesi ile şimdi gerçekten canlı türünün soyunu mu yok etti? Bunlar bilinemez. Fakat şu an tek bilinen şey, sıcacık güneşin altında karaya vurmuş halde, yerde uzanan kuklanın tekrar karaya dönmesindeki keyfi ve tiz sesindeki o şeytani gülüşü...
Resim
Kullanıcı avatarı
Retaliation
Cin Sigorta Üyesi
Cin Sigorta Üyesi
Mesajlar: 5030
Kayıt: 27 Haz 2015 13:39
Sunucu: Eminönü
Konum: İstanbul

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen Retaliation »

Resim

Merhabalar;


Tekrardan selamlar. Bugün işten eve gelirken zombi gördüm. Biraz garipsedim. Arkadaş belli ki bir şey kullanmış, ayakta duramıyordu. Aklıma Şahin K'nın kamu spotu videosu geldi nedense... Neyse, Çeteci Mağarada olan imtihanlarımız başarı ile sonuçlandı. Şüphesiz bu başarımın arkasında, Şampiyonlar Ligi kalitesinde insanlar yer aldı. Onlara buradan tekrardan teşekkür ederek gelişme kısmına geçiyorum.


Var olan Sultan görevim için dirençlerimi Elektriğe vermiş, Mağara yolunu tutarken Hasan dostumun bana yardımcı olacağının haberini aldım. Çok sevinmiştim. Onun sayesinde görevimi rahatça yapabildim. :blush:

Resim

Akabinde 'Gözde' lakaplı Dev Ana'nın sevdiği deli sapması bir savaşçı ile yüzleştik. Çam ağacı gibi boyu, elindeki satırlar ve hızlı hamleleri gözümüzü çok az korkutsa da başarı ile naaşını yere düşürerek oradan zaferle ayrıldık.

Resim

Sonrasında Komutan bizi, olayların görgü tanığı olan Necmi Bey'e yolladı. Necmi Bey o kara günü pek bir keyifsizce anlattıktan sonra hikayenin devamını Recep Dayı'ya pasladı. Olayı geçiştirmeden ve buruşmuş göz altı torbalarından gözyaşı süzülmeden önce alelacele bize 'Cevriye' adındaki büyücüyü öldürmemizi söyledi.

Resim

Olayı bizzat yaşamış olan Recep Dayı ise, Agah Bey'in o günkü kahramanlığını çok lirikal bir anlatımla bize söylemiş ve Cevriye Sultan adlı büyücünün tarumar gücünden bahsetmişti. Binanın yıkılacağı esnada Agah Bey'in kendini tehlikeye atarak binadakileri kurtarması, o esnada bir kadının gölgeler arasından gelerek parmağındaki yüzüğü çalışını anlatmıştı. Bu bedbaht olayın izlerini artık ben de içimde hissetmiştim. Biraz burgun, baya öfkeyle Meteor Bölgesi'ne yol aldım.

Resim

Mağaraya varıp Cevriye Sultan'ın oradaki oluğa gittiğim sırada yolda karşılaştığım manzara beni diken diken etti ve tebessüm ettirdi. Hasan dostumun yanında, Metin Hocam, Gülsüm Hanım, LORGAR adında bir nefer ve sevecenliği ile bizi şaşırtsa da güldüren Ladyamonra adlı şifacı ile Cevriye Sultan'ın elektrikli bedenini toprağa yatırarak topraklama yaptık.
Tabi bu ebediyen olabilecek bir topraklamaydı...


Resim

Cevriye Sultan'ın ölümünün haberi Eminönü içerisinde tez vakitte yayıldı. Herkes sevinçliydi. Komutan'a gittiğimde o kara dumanlı havası dağılmış ilk defa gülümsüyordu. "Balıkçıya asker, balıkçıya..." dedi gülümseyerek. İdris Ağabeye de epeydir uğramamıştım, iyi olmuştu. Köprüye vardığımda yerde bir çilingir sofrası vardı. İdris Ağabey şivesiyle "Çomutandan..." dedi gururla. Rakı ve balık bir kenarda ağzıma sürülmeden dursun, sofradaki tabakları ilk günkü gibi parlak bırakarak oradan ayrıldık. :-D

Resim

Sonra Mağaraya tekrar geri döndük. Henüz tamamlanmamış bir işimiz... Hayır iki işimiz vardı! Artık kimliği baya açığa çıkan Dev Ana'yı haklayacak ve Agah Bey'in yüzüğünü ondan geri alacaktık! Mağarada yine 'Şampiyonlar Ligi' ekibi ile "Baskın, basanındır." diyerek büyük bir cenk etmiş ve mağara ahalisini tarumara uğratmıştık. Üzerinde et parçalarının arta kaldığı masanın yanından geçerken bir kese gözüme ilişmişti. Keseyi açıp baktığımda bir yüzük görmüştüm. Dikkatle incelediğimde içinde Agah Bey'in isminin yazdığını fark etmiştim. Bu oydu!

Resim

Yüzüğü cebime atarak Dev Ana'ya doğru yürüdük. Komutan'ın, onun hakkında aldığı istihbarat aklıma geliyordu. "Kiloları nedeniyle mağaradan dışarı çıkamıyormuş. Ancak çok sayıda büyücü tarafından korunuyormuş duyduğumuza göre..." Büyücüleri karşımızda tutunamamıştı. Artık savunmasız tek başınaydı. Bizi kovalamak için çok ağırdı. Saldırıya geçtik. Fazla uzun sürmeden hantal bedenini yere düşürdük. Ceset yere düşerken bir gümbürtü olmuştu. Hafif bir sallanmıştık. Artık kiloları nedeniyle mağaradan çıkamayacak olan 'Rimelli' rumuzlu Dev Ana, dört kollu -belki de on altı veya yirmi- ile taşınarak ceseti bir toprağa gömülecekti.

Resim



Bugünlük de böylece bitmiş oldu. Esen kalmanız dileğiyle, selametle!
Resim
Kullanıcı avatarı
FiratCakiroglu
Meteor Kaşifi
Meteor Kaşifi
Mesajlar: 1605
Kayıt: 19 Eyl 2016 21:45
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Raiders Of Anatolia
Konum: Aydın
İletişim:

Re: Retaliation-YollugTigin-IıIıIYaMaNIıIıI Günlüğü

Mesaj gönderen FiratCakiroglu »

Özlemişim oraları, güzel bir gündü. :relaxed:
Göster
Resim
Resim
Resim
Resim
ıTANRIKUTLUGı & ıTENGRİKUTLUGı
Cevapla