Lahkesis'in Günlüğü

Anılarını Kıyamet Günlüğü'nde sakla! Geçmişin, geleceğe ışık tutsun!
Lahkesis
Yalnız Adam'ın Dostu
Yalnız Adam'ın Dostu
Mesajlar: 2745
Kayıt: 07 Ağu 2012 11:30

Re: Lahkesis'in Günlüğü

Mesaj gönderen Lahkesis »

Sunucu: ??
Karakter Adı: ??
Tarih: 13.01.2014

Ayaklarım yerden kesilmişti. Karanlık bir geçitten geçmişti sanki aciz bedenim. Birden ayaklarımın zemine değdiğini hissettim, başımı kaldırdım. Soğuk bir odada, sanki eski bir Roma tapınağının içindeydim. Etrafım lahitlerle doluydu, kimi açık kimi kapalı.. Kanım çekilmişti resmen, tüylerimin ürperdiğini hissetmiştim.

Resim

Adım adım ilerledim ve bir koridora çıktım. Tam önümde örümcekler vardı. Büyük, mavi örümcekler.. Onların biraz gerisinde avare bir halde dolanan ölüleri görüyordum. Mezarlıktaki ölülerle aynı bir görüntüsü vardı ancak bunların daha kuvvetli olduğu belliydi. Ne de olsa satrançta ilk piyonlar öne çıkardı değil mi? :)

Resim

Koridoru geçebilmek için mecburen yaratıklarla mücadele ettim. Tahminimden daha kolay alt edebildim hepsini. Açıkçası bu kendime olan güvenimi yerine getirmişti. Koridoru geçtim ve başka bir odaya ulaştım. Hemen sağımda gösterişli bir heykel duruyordu. Eski Roma dönemindeki askerlere benzeyen bir adam vardı tam karşımda. Bir elinde mızrak, bir elinde kalkanı, başında miğferi...

ResimOdanın tam ortasında, mezarlıktaki ruh taşının aynısı duruyordu. Çıkış bu olmalıydı. Çabucak bir fotoğraf aldım ve aynı talimatları uyguladım. Ayaklarım yine yerden kesilmişti...

Resim

Mezarlık bölgesindeydim. Çınaraltı'na doğru koşarcasına ilerledim. Arzuhalci beni görünce merak içinde sorgu sual etti. Fotoğraf filmlerini verdim. Acemiliğimden olsa gerek resimler karanlık çıkmıştı. Yine de idare ederdi..

Fotoğraflardan ve verdiğim bilgilerden yola çıkarak burasının bir labirent olduğu kanısına vardık. Ve tabi bu tür yapıların ancak bir şeyi ya da birini korumak amaçlı yapıldığını da.. Hele ki labirent içinde çok sayıda habis yaratıklar olunca, bu konuda hemfikir olmak kaçınılmazdı. Ancak elimizdeki bilgiler yeterli değildi. Ölülerin yemininde geçen "Philotheos" nedir veya kimdir, bunu bulmamız lazımdı. Labirent yolu beni beklerdi..

Resim

O kasvetli yere tekrardan gelmiştim. Ama kendime güveniyordum, başarabilirdim. Koridorlarda gezinerek, karşıma çıkan her bölmeyi kolaçan ettim ve işime yarayabilecek bilgiler aradım durdum.

Koridorları gezmeye başladıkça düşman sayıları arttı, labirentin derinliklerine doğru ilerlediğimi anlamıştım. Birden karşıma, daha önce gördüğüm mavi renklerin kırmızı olanları çıktı. Onları atlatmak için kaçmaya başladım. Önümde aşağıya doğru uzanan merdivenler ve zeminde tuhaf işareti olan bir oda gördüm. Hızlıca oraya doğru ilerledim. Bu bir örümcek sembolüydü. Merakımdan taşa öylesine bir dokunmak istedim.

Resim

Kendimi karanlığın içinde buldum...

Önümde uzun, dar ve ilerisi görünmeyecek kadar karanlık bir koridor vardı. Koridor kara akrepler ve kırmızı örümceklerle doluydu. Beni farkeder etmez saldırmaya başladılar. Benden çok güçlüydüler ve onlarla savaşamazdım. Ancak ölmeye de niyetim yoktu! Var gücümle koşmaya başladım.

Şans benden yanaydı ki yaratıkları arkamda bırakabiliyordum. Koridorun sonunda taş bir tablet ve önünde yine o örümcek sembolü vardı. Üzerinde Latince yazıtlar yer alıyordu. Aradığımız bilgilerin bunlarda saklı olabileceğini düşündüm ve kömür kalemle yazıları çabucak not ettim.
ResimYaratıklar beni köşeye kıstırmıştı. Beni bu karanlık koridora o taş soktuysa, önümdeki aynı taş da beni buradan çıkarabilir diye düşündüm ve yere atıldım. Taşa dokunur dokunmaz kendimi koridor girişindeki örümcek sembolünde buldum. Derin bir oh çektim...

Çınaraltı'na vardım, berbat görünüyordum. Arzuhalci'ye aldığım notları uzattım, o da bitap düştüğümün farkındaydı. Elime bir kadeh şarap tutuşturdu ve dinlenmem için önündeki ağacı işaret etti. Şarabı yudumladım, ağacın gölgesine uzandım, istirahat ettim.

Resim

Biraz dinlendikten sonra Arzuhalci'nin yanına yaklaştım. Getirdiğim notların çevirisini bitirmişti, gözlerindeki heyecanı görebiliyordum. Çeviriyi okudu, dinledim. Taşlar yerine oturuyordu..

Ölülerin yemininde geçen "Philotheos" ne bir yapıt, ne de benzeri bir şeydi. Bu bir muhafızdı, labirentteki o lanetli ölülerin baş muhafızı. Labirente ilk girdiğimde o gördüğüm heykelin Philotheos olduğunu şimdi anlamıştım.

Bu labirentin nereye çıktığını bulmamız, daha derinlere inmemiz gerekiyordu. Tek başıma yapamayacağımı biliyor ama yine de emin adımlarla labirente doğru ilerliyordum.

Labirent girişinde bayan bir büyücü ile karşılaşmıştım. Gösterişli kıyafetleri ve elindeki asasıyla oldukça güçlü olduğu açıktı. Yardım istedim, sağolsun ki geri çevirmedi. Labirentteki yaratıkları, bir yıldırım büyüsüyle yere seriyordu. Etkilenmiştim...

Resim

Karşımıza benim görebileceğim çok daha güçlü yaratıklar çıkıyordu. Daha derinlere indiğimizi anladım ve sonlara yaklaştığımızı hissettim. Uzun bir koridordan geçtik ve kendimizi geniş bir alanda bulunduk. Eski çağların amfi tiyatrosu vardı adeta karşımızda. Çok fazla ölülerle çevrilirdi, aşağısını görebilmek zordu. Ancak yanımdaki büyücü için bunlar bir hiçti. Büyü darbeleriyle teker teker yolumuzdaki ölüleri temizledi.

Resim

Aşağıya inince donakaldım. Heykelini gördüğüm, yazıtlarda bahsedilen o görkemli Philotheos karşımdaydı. Diğer ölülerden çok daha güçlü ve ihtişamlı görünüyordu. Arkasında dev bir akrep heykeli vardı, oldukça dikkat çekiciydi. Bizi farkedince korkunç nidası salonda yankılandı. "Feles! Caedete!.. Oradaki tüm ölüler üzerimize çullanmak üzereydi ki oradan hızlıca uzaklaştık, Eminönü'ne çıktık.

Gördüklerimi Arzuhalci'ye anlattım. Bir müddet düşündü, çıkarımlar yaptı. Kısa bir beyin fırtınasının ardından zorlu bir görev bekliyordu beni. Philotheos'un işini bitirmeliydik. Söylenildiği kadar kolay bir görev değildi. Ancak başarırsam, Arzuhalci fevkalade bir mükafat ile ödüllendirileceğime dair beni temin etti. Ödülden ziyade, açıkçası Philotheos'tan ne elde edeceğimizi merak ediyordum. Bu kadar tehlike atlatmanın, koşuşturmacanın heba olmasını istemezdim. Arzuhalci yanıtımı bekliyordu. Asamı sıkıca kavradım, başımla işaret verdim ve labirente doğru ilerlemeye başladım.
ResimBana rehberlik eden bayan büyücü yine yardımını esirgemedi. Hızlıca salona ilerledik, etraftaki ölüleri temizledik. Philotheos savunmasızdı. Var gücümüzle üzerine saldırdık ancak bana pek fırsat kalmadı. Birkaç yıldırım darbesinin ardından Philotheos, o görkemli savaşçı yere yığıldı.

Resim

Üzerinde bulabildiğim ne varsa torbama koydum, akrep heykelinin bir fotoğrafını çektim. Kapmıştım bu fotograf işini.. 8-) Yardımını esirgemeyen büyücüye minnettarlığımı dile getirdim. Labirentten, bir daha geri dönmemek üzere ayrıldım.

Arzuhalci, beni sağ sağlim gördüğüne oldukça sevinmişti. Ne var ne yok ortaya döktüm, fotoğraf filmlerini verdim.

Resim

Kısa bir istirahatten sonra Arzuhalci'nin çıkarımlarını dinledim. Philotheos'un orada olma nedeni, bizi ilk farkettiğinde söylediği sözler, akrep heykeli... Bütün bunların getirdiği soru işaretlerini ortadan kaldırmıştık. Bu başarıdan dolayı Arzuhalci'in takdirini kazanmıştım ve bu beni memnun ediyordu. Tekrar görüşeceğimize, insanoğlunun daha nice ayak basmadığı yerleri keşfedeceğimize şüphem yoktu. Arzuhalci, mükafatımı Işık Hanım'dan alabileceğimi söyleyerek beni uğurladı.

Heyecanla Işık Hanım'ın yanına gittim, her zamanki yerindeydi. Elindeki torbayı takdim etti. İçinden güneş gibi parlayan, anka şeklinde bir asa çıktı. Dokunur dokunmaz gücünün bedenime, zihnime nüfuz ettiğini hissettim.

Resim

Bu macera bana çok şey katmıştı. Ama yorulmuştum da... Kendime biraz izin vermenin yerinde olduğunu düşündüm. Hamit Pehlivan'ın yanına gittim, selamlaştık ve bir çay söyledim. Kafamdaki tüm düşüncelerden arındırdım kendimi. Bir iskemle çektim, temiz havayı ciğerlerime doldurdum.
ResimGözlerimi kapadım, huzuru buldum...[/color][/i]
Kullanıcı avatarı
Alaimisema
FareAdam Düşmanı
FareAdam Düşmanı
Mesajlar: 358
Kayıt: 07 Ağu 2012 16:29

Re: Lahkesis'in Günlüğü

Mesaj gönderen Alaimisema »

Günlüğünü çok güzel ve etkileyici bir anlatımla bizlere sunmuşsun. Zevkle takip ediyorum. :)
Lahkesis
Yalnız Adam'ın Dostu
Yalnız Adam'ın Dostu
Mesajlar: 2745
Kayıt: 07 Ağu 2012 11:30

Re: Lahkesis'in Günlüğü

Mesaj gönderen Lahkesis »

Sunucu: ??
Karakter Adı: ??
Tarih: 14.01.2014

Uzun zamandır hiç bu kadar dinç hissetmemiştim kendimi. Ara sıra inzivaya çekilmek, dünyadan kendini soyutlamak iyi geliyordu insana. Ama her şeyi tadında bırakmak gerek. Yapmam gereken şeyler, bana verilen sorumluluklar vardı. Bir Teşkilat neferi olarak, üzerime düşen görevleri yerine getirmeliydim.

Komutan haber yollamış ve acil olarak beni görmesi gerektiğini belirtmiş. Vakit kaybetmeden yanına gittim. Fare adamların Gizit isimli fanatik klanı bir işgal planı düzenlemiş. Çok geç olmadan bunun önüne geçmeliydik, yoksa olabilecekleri tahmin dahi etmek istemezdi kimse. Komutan, sahil tarafına bir harekat düzenlememizin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Selam verip, oradan ayrıldım.

Resim

Sahile doğru ilerlerken camiden geçtim, Agâh Bey'e bir görünebilmek için. Selam verdim, şimdilik yardım edebileceğim bir husus yoktu. Yoluma devam ettim..

Resim

Sahile vardığımda ön kesimleri koruyucu ve fedai fare adamlar koruyordu. Hedefimiz koruyucu fare adamlardı. Küçük çaplı bir çatışma oldu, çok da uzun sürmedi. Kuvvetleri yeteri kadar temizlemiştim. Komutan'a malumat vermek üzere oradan ayrıldım.

ResimMesele henüz burada bitmemişti..

Resim

Sahilin daha ilerisinde, kuru yük gemisi civarlarında tetikçi fare adamlar saf tutuyormuş. İcabına bakmamız gerekti, menzilli silahları olan tehlikeli nişancılarla karşı karşıyaydım. Kuru yük gemisi bölgesine vardığımda, fare adamların çoktan temizlenmiş olduğunu gördüm. Benden önce biri gelip, tam anlamıyla bir kıyım yaşatmıştı burada. Yeni düşman kuvvetlerinin gelmesini bekledim.

Resim

O kadar da zor olmadı.. Yeteri kadar tetikçiyi yere serdikten sonra Komutan'ın yanına gittim. Fare adamlara son darbeyi vuracak bir operasyon kalmıştı geriye. Kuru yük gemisinin daha da ilerisinde, Kuklacı'nın Seçilmişi lakaplı bir fare adam, yanındaki fedaileriyle oldukça iyi korunuyormuş. Hedef belli, mekan belli..

Resim

Yeni kuvvetler gelmeden hızlı hızlı ön safları temizledim. İlerledim, ilerledim.. Tetikçileri de alt ettikten sonra güvenli bir bölgeye geçip doğru anı bekledim. Hedef tam karşımda duruyordu. Tam ben saldırmak üzereydim ki beni farketti ve üzerime gelmeye başladı. Ok yaydan çıkmıştı..
ResimKorumaları tekrar saldırmadan patronu yere sermiştim. Vakit kaybetmeden Komutan'a haber vermeye gittim. Bana olan güveni boşa çıkmayacaktı.

Resim

Yanındaki askerleriyle birlikte, Komutan beni şükranla karşıladı. Mükafatsız bırakmadı bu başarımı. Daha fazlasını yapmak istediğinden emindim ancak elinden bu kadarı gelebiliyordu. Onu ve askerlerini selamladım, bankaya doğru yol aldım.

Resim

Agâh Bey'in derhal beni görmek istediği haberini aldım bankacıdan. Yanına vardığımda yeni bir görevin beni beklediğini söyledi. Artık Eminönü'nün dışında Teşkilat'a hizmet verecektim. Komutan ve askerlerinin girişinde her daim nöbette olduğu Meteor Bölgesi, meclis kararıyla keşife açılmış. Daimi bir keşif ekibi toplayan Komutan ile görüşmem için Agâh Bey talimat verdi. Vedalaşıp oradan ayrıldım.

Resim

Komutan'la yaptığım görüşmeden sonra arkasındaki girişten Meteor Bölgesi'ne inecektim. Oranın, Eminönü kadar güvenli olmadığı aşikârdı. Girişte Teşkilat İstihbarat Subayı ile görüşüp, bundan sonra ondan görev ve talimat alacaktım Komutan'ın dediğine göre.
ResimMeteor Bölgesi'ne iner inmez farklı bir atmosfere girmiştim sanki. Soluduğum hava boğuyordu beni. Alışacaktım.. Biraz ilerledim ve sol tarafta bir tentenin içinde subayı gördüm. Yanına yaklaştım, ne bir söz söyledi ne de bir tepki gösterdi. Bir süre bekledim.. Geleceğimden haberi var gibiydi. Yanındaki masada duran dosyaları işaret etti. Bunlar keşif dosyalarıydı..

Resim

Keşife gidilmesi gereken yerler ve bölgenin tehlike derecesi yazıyordu dosyalarda. Tek başıma yapacak olmamdan dolayı bir endişe vardı içimde. Dosyaları alıp oradan ayrıldım. Beni uzun, toz toprak içinde bir yol ve şüphesiz daha karşılaşmadığım habis yaratıklar bekliyordu.

Resim
Yeni bir maceraya daha yelken açmıştım...[/i][/color]

Not: Günlüğümü takip eden arkadaşlara, güzel dilekleri için teşekkür ederim. :)
Kullanıcı avatarı
Herakles
Demirci Çırağı
Demirci Çırağı
Mesajlar: 696
Kayıt: 10 Oca 2013 11:51
Sunucu: Sancak
Klan: Lodos
Lonca: Dostlar Kervanı
Konum: Hatay Antakya
İletişim:

Re: Lahkesis'in Günlüğü

Mesaj gönderen Herakles »

Eviren yazdı:Sıkıcılıktan çok uzakta, yalın ve hoş bir anlatım diliyle harika bir günlük olmuş. Hayranlıkla takip ediyorum.

Dipnot: Seni bulacaam Lahkesis. 8-)
Hahaha :D :D
Insomnia'nın Günlüğü - SANCAK
SANCAK;
Frantico
Insomnia
Powerloflhealthl
Mustafa Kemal ATATÜRK
Lahkesis
Yalnız Adam'ın Dostu
Yalnız Adam'ın Dostu
Mesajlar: 2745
Kayıt: 07 Ağu 2012 11:30

Re: Lahkesis'in Günlüğü

Mesaj gönderen Lahkesis »

Sunucu: ??
Karakter Adı: ??
Tarih: 16.01.2014

Teşkilat İstihbarat adına gerçekleştireceğim ilk görev olan keşif görevlerini tamamlamak üzere yola koyuldum. İlk durağımız krater bölgesiydi. Güneşin Öncüleri'ne ait sancağın bulunduğu bu geniş çukur, güvenli bir yere benziyordu. Notlarımı aldıktan sonra yola devam ettim.

Resim


İlerlerken sağ tarafımda bir giriş gördüm, mağara girişi gibiydi. Üzerinde kuru kafalar ve girişin sağ tarafında ağaca asılmış bir Kurt Adam vardı. Ürkmüştüm.. Çeteci mağarası girişi burası olmalıydı.

Resim Bir sonraki durağımız Yeni Bab-ı Ali.. Haritadan yararlanarak bölgeyi bulmaya çalıştım. Yolda, Eminönü'nde gördüğüm cinlerden daha güçlü türde olanlardan vardı, zorluk çıkarttılar. Ama nihayetinde Yeni Bab-ı Ali'ye vardım. Burası Teşkilat'tan bağımsız, bir nevi kendi uygarlığını kurmuş bir yerdi. İnsanoğlunun bu kaos, kıyamet içerisinde tüm imkanlarını zorlayarak bir düzen kurma çabasına girmesi takdire şayan.

Resim


Lodos klanının ezeli rakibi, Handan Hanım'ın liderliğini sürdürdüğü Arz'ın Çocukları klan karargâhını keşfetmem gerekiyordu, yola çıktım. Yeni yaratık türleriyle karşılaşıyordum. Vahşilerden sıyrılarak yoluma devam ettim ve klan merkezine ulaştım.

Resim

Son olarak keşfetmem gereken, bölge tehlikesi yüksek olan bir yer vardı. Küçük tüneller.. Adından o kadar da tehlikeli görünmüyordu ancak tedbiri elden bırakmamak gerekti. Bölge tehlikesinin yüksek belirtildiğini, karşıma Tepegözler çıkınca anladım. Zamanında saklı türlere karşı yapılan mücadelelerde faydalanabilinecek umuduyla tasarlanan bu makinelerin, kontrolden çıkıp masum insanların kanını dökmeye başlaması ne kadar acı..

Resim


Biraz zor da olsa son keşif görevimi de tamamladım. Raporları subaya teslim ettim ve akabinde yeni bir görev daha geldi. Yeni Bab-ı Ali'nin lideri Mebrure Hanım'a bir not iletmem gerektiği söylendi. Yollara düştüm..
Resim Bab-ı Ali'ye vardığımda, platformun üstünde elinde bir kitap taşıyan, sert yüz hatlarına sahip otoriter bir bayan gördüm. Bu Mebrure Hanım olmalıydı.. Kendimi takdim ederek notu uzattım. Pek sıcak bir bayan değildi açıkcası, fazla katıydı. Sonra Bab-ı Ali'nin komutanı ile görüşmemi istedi, bulunduğu yeri işaret etti. Açıkcası Teşkilat'tan farklı prensip ve fikirlere sahip olan bu oluşumun liderinden birden göreve tabi tutulmamı biraz yadırgamıştım. Ancak Teşkilat'ın zaman zaman konularda gözünü kulağını kapatması ve bazı konularda sessiz kalması, özellikle Eminönü gibi güvenli bir yerin derinliklerinde, içi lanetli ölülerle dolu bir labirentin varlığı konusunda en ufak bir faaliyet göstermemesi hoşuma gitmemişti. Bir yandan Dış Şehir'e açılmanın da bana getirisi olacağını hissediyordum. Nüfuzum genişlerse, sırtım da o kadar kolay kolay yere gelmezdi.

Resim


Bab-ı Ali Komutanı'nı selamladım, durumu izah ettim. İlk olarak bölgenin güvenliğini sağlamamız için, gelirken gördüğüm cinlerden yağmacı olanları temizlemem icap ediyordu. Bu adamda, komutan olmasına rağmen bir asker disiplini veya tavrı göremiyordum. Biraz şen şakraktı.. Her neyse, görevi kabul edip oradan ayrıldım. Eminönü'nde karşılaştığım yaratıklar bunların yanında çerez kalırdı. Özellikle yağmacıların yanında olan tüftüfçü cinler, beni bir hayli zorluyordu.

Resim

Yeteri kadar cin temizledikten sonra görevi teslim ettim. Sırada tüftüfçü cinler vardı. İntikamımı alacaktım! :twisted: Onları da temizleyerek, ödülümü aldım.

Resim


Güvenlik operasyonunu tamamlamak için son bir hedefimiz vardı. Cinleri lideri Boş. Tek başıma deviremeyeceğimi biliyordum, bölgeden yardım istedim. Çok geçmeden yardım edecek bir oyuncu çıktı, görev tamamdı.
Resim Burada çok vakit geçirmiştim, İstihbarat Subayı muhakkak sorgulayacaktı bunu. Nitekim de öyle oldu. Lakin yapılması gereken daha önemli bir iş vardı ve bunun üzerinde durmadı. Subay, Bab-ı Ali yolunda tapınak girişindeki bir ruh taşının faaliyete geçtiği için Teşkilat ajanlarından birinin keşfe gittiğini ancak geri dönmediğini anlattı. İş başa düşmüştü.. Henüz Meteor Bölgesi'nin tehlikelerini kavrayamamışken, başka bir bilinmezliğe daha adım atacak olmamdan memnun kalmamıştım. Ama el mecbur, yola koyuldum..

Resim


Tarif edilen yola girdim ve karşıma büyük renkli renkli yılanlar çıkıyordu. Temizlemek biraz zor oldu, kuvvetli bir zehir tesiri bırakıyorlardı. Çok ilerlemeden ruh taşı belirdi karşımda. Bakalım bu sefer nasıl bir yerle karşı karşıya kalacaktım. Biraz endişe, biraz merak içerisindeydim.

Resim
Yine o tuhaf his sarmıştı vücudumu...[/color][/i]
Kullanıcı avatarı
Herakles
Demirci Çırağı
Demirci Çırağı
Mesajlar: 696
Kayıt: 10 Oca 2013 11:51
Sunucu: Sancak
Klan: Lodos
Lonca: Dostlar Kervanı
Konum: Hatay Antakya
İletişim:

Re: Lahkesis'in Günlüğü

Mesaj gönderen Herakles »

Yine muhteşem bir eser olmuş :)
Insomnia'nın Günlüğü - SANCAK
SANCAK;
Frantico
Insomnia
Powerloflhealthl
Mustafa Kemal ATATÜRK
Lahkesis
Yalnız Adam'ın Dostu
Yalnız Adam'ın Dostu
Mesajlar: 2745
Kayıt: 07 Ağu 2012 11:30

Re: Lahkesis'in Günlüğü

Mesaj gönderen Lahkesis »

Sunucu: ??
Karakter Adı: ??
Tarih: 17.01.2014

Ruh taşı geçiti beni aydınlık, temiz havalı bir yere çıkartmıştı. Meteor Bölgesi'nin o boğucu havasından sonra iyi gelmişti bu. Derin derin nefes aldım, deniz kokusu alıyordum. Şöyle bir bakındım, etrafım denizle çevriliydi. Burası bir ada olmalıydı! Eminönü'ünden sonra olabilecek en güzel yer diye düşündüm burasını. Yavaş adımlarla ilerlemeye başladım.

Tam güvenli bir bölge olabileceği kanısına varmıştım ki karşımda derisi yüzülmüş köpekler duruyordu. Anında beni farkettiler. Çok hızlı hareket ediyorlardı, bunlar tazı olmalıydı. Savaşmaktan başka çarem yoktu.

Resim

Yoluma çok fazla tazı çıkıyordu ve hepsini alt etmek kolay değildi. Ardımda tazı leşleri bırakarak yoluma devam ettim. Çok geçmeden ilerde yere yatan bir adam gördüm, yanına koştum. Bu kayıp ajan olmalıydı. Ancak çok geçti, ölmüştü.. Daha fazla ilerlememe gerek olmadığından geri döndüm.

ResimGeri dönüş o kadar kolay olmadı. Kahrolasıca tazılar, yerimden kıpırdayamıyordum!.. :evil:

Resim

Ajanın öldüğüne dair subaya malumat verdim. Ardından yeni bir görev üstlenmek için teste tabi tutulacakmışım, en hızlı olanlar seçilecekmiş. Subay, istihbaratın Bab-ı Ali içerisinde bir ajanı olduğunu ve ona 3 dakika içinde ulaşmam gerektiğini söyledi. Demek ki Teşkilat, tahmin ettiğim gibi Bab-ı Ali sakinleri ile ayrı düzende olmaları kadar onlara güvenmiyordu.

Kısa sürede Bab-ı Ali'ye ulaştım. Tavır ve hareketlerinden ajanı bulmak zor olmadı. Yanına yaklaştım, notu uzattım. Geri dönüş olarak bir not daha verdi ve yine aynı sürede subaya ulaşmam gerekiyordu. Tabana kuvvet!..

Resim

Testi geçmiştim, benden memnun kalmıştı subay. Yeni görevim ada girişini güvene almak için ufak çaplı bir temizlik yapmaktı. Tazıları ortadan kaldırmalıydım, pek kolay olmayacaktı. Sayıları çoktu...

Resim

Giriş güvenliğini sağladıktan sonra Eminönü'ndeki komutandan haber aldım, fazla bekletmek olmazdı.

[imgright]http://imagizer.imageshack.us/v2/800x60 ... 3/jc5z.jpg[/imgright]
Yolda ilerlerken bir yandan maden topluyor, üretim için gereksinimleri toparlıyordum. Teşkilat maddi açıdan fazla destek sağlayamadığı için, kendime çeki düzen vermem gerekiyordu.

Teşkilat, yeni bir operasyonun peşindeymiş. Meteor Bölgesi'ndeki çetecilerin, mesken tuttukları mağarayı başlarına yıkmamız gerekiyordu. Bu örgüt, 1990'ların başında Eminönü meclisi olan postahane binasına baskın düzenleyen örgütmüş. Komutan, aklı selim bir çok değerli insanın can verdiğini ve Agah Bey'in gözlerini o yıkımda kaybettiğini söyleyince kan beynime sıçradı! Zihnimi öfke sarmıştı! Gözlerimdeki öfkeyi gören Komutan görev için çok dikkatli olmamı, bu operasyonun zor bir operasyon olacağını belirtti.

Selam durdum, yola çıktım. Meteor'a inerek hızlı adımlarla mağara girişine doğru ilerliyordum, Subay'a selam dahi vermedim. Onun da pek umrunda olduğu söylenemezdi zaten.. :ugeek:

Mağara girişine geldim. Zihnimdeki öfkeyi atamıyordum, bu öfkeyi boşaltmamın tek yolu o ifritleri ortadan kaldırmaktı. Ama bir yandan da öfkemle kendimi kaybedip bir hata yapmak istemiyordum. Konsantre olmaya çalıştım, asamı sık sıkı kavradım.

Resim
Burada nasıl sapkınlarla yüzleşeceğimi, birazdan öğrenecektim...[/i][/color]
Kullanıcı avatarı
Barbarosxhizir
Tılsım Tanığı
Tılsım Tanığı
Mesajlar: 1437
Kayıt: 23 Nis 2010 07:36
Sunucu: Meran
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Vuslatt

Re: Lahkesis'in Günlüğü

Mesaj gönderen Barbarosxhizir »

Adam forum üyelerine cevap yazmaktan günlüğüne zaman ayıramamış görevinin hakını veriyorsun.Bu yorumu günlüğe bakarak değil yazdığımız herşeye cevap vermenden yazıyorum günlüğünü takipteyim :geek:
Resim
Resim
Resim
Resim
Lahkesis
Yalnız Adam'ın Dostu
Yalnız Adam'ın Dostu
Mesajlar: 2745
Kayıt: 07 Ağu 2012 11:30

Re: Lahkesis'in Günlüğü

Mesaj gönderen Lahkesis »

Sunucu: ??
Karakter Adı: ??
Tarih: 18.01.2014

Operasyonun ilk aşamasındaki hedeflerimiz muhafızlardı. Çoğunlukla mağaranın girişinde, nöbet halindeydiler.Teker teker yere sermeye başladım hepsini. Zor olmadı..

Resim

Yeteri kadar muhafız kuvvetlerini temizledikten sonra komutana malumat vermek için yola koyuldum. Sıradaki hedefimiz Zincir Delisi isimli çetecilerdi.

Muhafızların aksine, bu ifritler oldukça zorluyordu beni. Yeteri kadar deli öldürmem biraz vakit aldı.

ResimAşama aşama ilerliyor, mağaranın derinliklerine iniyorduk. Şimdi de Sultan ismindeki büyücüleri bertaraf etmemiz gerekiyordu. Gelen yardımla birlikte onların da kökünü kazımaya başladık!

Resim

Çeteci örgütünün arkasındaki patronlardan birinin yerini tespit etmiştik. Dev Ana'nın Gözdesi lakaplı çeteci, mağaranın bir köşesinde kendine mesken tutmuş. Baskın için hazırdık.

2 sultan tarafından korunan gözde, görüntüsüyle delileri andırıyordu ancak daha iyi donanımlı ve iri yarıydı. Fark etmezdi... Çok geçmeden aciz bedeni yere yığıldı.

Resim

Komutana hedefin öldürüldüğü hakkında bilgi verdim. Üzerimdeki madalyalara bir yenisini daha ekledi. Sıradaki hedefimiz sultanların lideri, oldukça güçlü bir büyücü olan Cevriye Sultan isimli çeteciydi. Bu ifrit, eski şehir meclisi binasına saldırı düzenleyenlerin başındaymış. Öfkem yine bir anda sardı vücudumu. Komutan bu büyücünün kolay lokma olmadığını, tecrübelerinden faydalanmam için Sahaf Necmi ile görüşmemi belirtti.

Kitaplarıyla meşgul olan Necmi'yi selamladım, durumu izah ettim. Yüz hatları birden değişti. O günü, postahane binasının yerle bir olduğu o karanlık günü anlatmaya başladı. En az benim kadar kin doluydu. Teşekkür edip oradan ayrıldım.

Resim

Mağarada ilerledikçe düşmanlar artıyor, sultanlar daha sık karşımıza çıkıyordu. Yaklaşmış olmalıydık.. Bir süre sonra Cevriye Sultan tam karşımızdaydı. İhtişamlı bir görünümü vardı doğrusu. Canını almak için sabırsızlanıyordum.
ResimNe olduğunu anlamadan birden üzerine çullandık. Güçlü büyüleri, tüm bedenimizi sarsıyordu. Aman vermeden tüm öfkemizi üzerine kusuyorduk. Fazla dayanamadı ve bir süre sonra yere yığıldı.

Yorulmuştum.. Öfkem dinmişti ama vücudum bu kadarını kaldıramamıştı. Sahaf Necmi'ye, Cevriye Sultan'ın kellesini aldığımızı söyledim. Belli etmese de intikam almanın verdiği o haz gözlerinden okunuyordu.
Komutan'a da bu güzel haberi ulaştırdım. Kendisi, Balıkçı İdris'in yanına gitmemi buyurdu. Şaşırmıştım, zira operasyonu henüz noktalayamamıştık. Soru sormama fırsat vermeden uğurladı beni. Zihnimi kurcalayan bu soru ile sahile doğru ilerlemeye başladım.

Galata Köprüsü'ne vardığımda, Balıkçı İdris'ın yanında bir sofra kuruluydu. Üzerinde yok yoktu, adeta bir çilingir sofrasıydı. Balıkçı beni selamladı, Komutan'ın armağanı olduğunu söyledi. Böyle bir armağana o kadar ihtiyacım vardı ki. Sofraya kurulduk, yedik içtik...

Resim

İyice dinlendikten sonra Komutan'a teşekkür etmeye gittim. Şimdi görevimizin başına dönme zamanıydı. Çetecilerin lideri, bütün bu pisliği ve sapkınlığı yöneten Dev Ana'nın yerini tespit etmiştik. Mağaranın en ucunda olduğu alınan istihbaratların arasındaydı. Bu lideri yere sermek, çeteci oluşumunu dağıtmaya yeterdi. Asamı tamir ettim, yola koyuldum.

Yardımda bulunan bir kaç neferle mağarayı baştan aşağı temizlemeye başladık. Sonunda Dev Ana'nın yerini bulmuştuk. Etrafında muhafızlar, sultanlar pervaneydi. Oldukça iri yarıydı, ona neden "dev" denildiğini daha iyi anlamıştım. :)

Resim

Koruma kuvvetlerini temizledikten sonra saldırıya geçtik. Dev satırlarıyla darbelerini indiriyordu. Ama nafileydi.. O koca bedeni, çığlıklarıyla yere çakılmıştı.

Operasyon tamamlanmıştı. Yaptıkları onca kıyım yanlarına kalmamıştı bu habislerin. Komutana ve onun askerlerine bu müjdeli haberi verdim. Komutan madalyamı takdim etti, selam durdu. Gururlanmıştım...

Resim

Bunca kovalamaca yormuştu beni. Mağaranın o pis kokusundan sonra temiz hava alma ihtiyacı hissettim. Sonra aklıma Yasemin Hanım geldi, uzun zamandır görmemiştim kendisini. İki çift laf etmek iyi gelecekti.

Sahile vardığımda her zamanki gibi iskelede olduğunu gördüm, selamladım. Beni gördüğüne oldukça sevindi. Biraz hava almak istediğimi söyledim, başımdan geçenleri anlattım. Güzel bir sohbet ve deniz havası içimi açmıştı.
ResimDaha ne ifritlerle mücadele edecektim kim bilir. Henüz yolun başındaydım, bunu biliyordum...[/i][/color]
Kullanıcı avatarı
Barbarosxhizir
Tılsım Tanığı
Tılsım Tanığı
Mesajlar: 1437
Kayıt: 23 Nis 2010 07:36
Sunucu: Meran
Klan: Arzın Çocukları
Lonca: Vuslatt

Re: Lahkesis'in Günlüğü

Mesaj gönderen Barbarosxhizir »

Yasemin neden seni gördüğüne sevindi ki bilmediğimiz birşeyler mi var ?
Resim
Resim
Resim
Resim
Cevapla